Allah dostu zatlar Allah-u Teâlâ'nın vazifedar kılması ile iş görürler. Onların icraatları zandan ve fehimden beridir.
Muhterem Ömer Öngüt -kuddise sırruh- Hazretleri iman, İslâm, tasavvuf üzerine birçok eserler neşreden; Allah-u Teâlâ'nın kendisine emanet ettiği talebelerini yetiştirmek, imanlarını kemalleştirmek, manen tekâmüliyetlerini temin için vazifedar kılınmış bir mürşid-i kâmil idi.
Zât-ı âlileri aynı zamanda Allah-u Teâlâ'nın vazifedar kılması ile İslâmiyet'i aslından çıkarmaya çalışan, kendi zanlarını din yerine koymak isteyen din ve vatan bölücüleri ile, âhir zaman uleması ile mücadele etmişler; sahte müslümanları, sahte mutasavvıfları ifşa etmişlerdi. Vatanımıza göz diken küffara karşı büyük bir cihad yapmışlardı. Hem iç düşmanla, hem dış düşmanla mücadele ettiler.
"Kalemle mücadele etmeye vazifeliyim. Benim için can ve mal, böyle bir şey düşünülmez. Bu yol Allah yoludur." buyurmuşlardı.
Müslümanlar arasında senlik-benlik davası güdenleri, dinde ve vatanda bölücülük yapanları önce ikaz etti, sonra ifşa etti, haklarında kitaplar yazdı, dergilerimizde makaleler neşretti. İlâhî hükümleri geçersiz kılmaya çalışıp kendi zan ve hükmünü onun yerine koymaya çalışan FETÖ ve benzerlerinin dinden çıktıklarını, küfre kaydıklarını ilân etti. İslâm'ı ve imanı bozmaya çalışan, sapkın fikirlerini Allah-u Teâlâ'nın hükümlerinin yerine koymaya çalışan kişi ve gruplara karşı tek başına, hiç kimsenin kınamasından çekinmeden mücadele etti. Bu, çok büyük bir mücadeleydi.
Vatanımızda bir ve beraber olmamızın önemini sık sık hatırlatırlar, bu birlik ve beraberliği bozanlarla kalemi ile çatır çatır mücadele ederlerdi. Bu mücadelesinin sebebini şu özlü sözleri ile bir kelime ile ifade etmişlerdi:
"İmansız vatan, vatansız iman muhafaza edilmez."
Küffarla mücadele edebilmek için önce iç düşmanla mücadele etmek gerektiğini bizlere, bu millete duyuran ve uyandıran bu Zât-ı âli idi. "Bunlar iç düşmandır. İç düşman dış düşmanın yapamadığı zararı yapar." demişlerdi.
İnsanlar farkında olmasa da bu devleti ve milleti ayakta tutan işte bu mücadeledir. Yoksa küffar birçok İslâm ülkesini içerden karıştırmakla, fitne çıkartanları desteklemekle, halkı birbirine düşürmekle rahat işini gördüğü gibi, aynısını bu memlekette de yapmak istedi ve halen bunun için çalışıyor. Bu memlekette bölücü türemeler hiçbir memlekette olmadığı kadar çok amma onlarla hiç kimsenin yapmadığı mücadeleyi yapan bu Zât-ı âli var. Kendileri vefat etti, ancak eserleri ile beyanları ile halen mücadelesi devam ediyor.
Bu büyük mücadelenin gayesi; "Dini, imanı ve vatanı korumak"tı.
"Biz öteden beri hem dinde hem vatanda bölücülüğü yok etmeye çalışıyoruz. Bunu, İslâm dini böyle emrettiği için yapıyoruz. Bizim iki gayemiz var: İman ve vatan." buyurmuşlardı.
Binaenaleyh Allah-u Teâlâ'nın vazifedar kıldığı bir kimsenin karşısında kim durabilir. Hangi küffar emeline ulaşabilir?
"Allah-u Teâlâ bu gemiyi batırmayacak. Bunun sebebi Resulullah Aleyhisselâm'ı iki defa Türk kıyafetiyle gördüm. Anladım ki Allah-u Teâlâ'nın Türkiye'ye bir nazarı, bir lütfu var. Onun hürmetine Allah-u Teâlâ bu gemiyi batırmayacak. Her ne kadar batırmak istedilerse de bu gemiyi batırmayacak, gene yüzdürecek. Denizaltı batıyor, ama dilediği zaman çıkarıyor.
Onun için biz bunlarla çok meşgul olmak zorundayız. Bir tabir var: Ordu kumandanı ordudan mesul, nefer ise bir kendinden mesul."
•
"Kâfirler harp ile yapamadığını; narcı kâfirler ve münâfıklar vasıtasıyla memleketimizi yok etmek istiyorlar. Ey müslüman kardeş! Dikkat et, düşmanını tanı, dinini ve vatanını muhafaza et."