En büyük iltifatları mahviyet ve istikametti. Sohbetlerinin büyük bir bölümü mahviyetten geçmektedir.
Büyük bir mahviyet ve tevazu sahibi idiler. Bu büyük tevazuları Hazret-i Allah'a yakınlıktan geliyordu. Zira mülkün sahibi, azamet sahibi Yaratıcı'ya yakınlık ancak kişinin küçüklüğünü, fakirliğini, acziyetini, hiçliğini itirafı ile mümkündür ve bu da Allah dostlarına verilmiştir.
Yaşamadıkları hiçbir şeyi anlatmadıklarını beyan buyurmuşlardı.
"Bizim tuttuğumuz yol, mahviyyet üzerine, hiçlik üzerinedir. Ben hayatım boyunca halı üstünde yattım. Ta ki doktorlar zorlayıncaya kadar. Onun için bizim yolumuz, mahviyyet, hiçlik yoludur. Varlık, benlik yolu değil!"
Düzce'de ikamet ettiği senelerde hanelerinde yıllarca misafirlerini bizzat kendileri ağırlamışlardı. Bir gün ziyarete gelenlere şöyle buyurdular:
"Yukarıda oturun, aşağıda oturmak daha iyi, fakat ben yukarıda oturduğum için birisi aşağıda oturduğu zaman utanıyorum ve üzülüyorum.
Aşağıda oturmanın iyiliği şöyle;
Düzce'de misafir odasında kapının yanında bir puf var. Ben hep o pufta oturdum. Niçin? Rabb'im bana orayı sevdirmiş. Erkek gelir, kadın gelir, çocuk gelir, herkes yukarıda otururdu. Fakat o halden Hakk Celle ve Alâ Hazretleri hoşlanmış ve bana oranın sırrını açıverdi bir gün: "Bilseydim diz üstünde otururdum." dedim. Rabb'imin böyle hoşlandığını görünce.
Rabb'imin açık olarak râzı olduğu iki yer var; eskiden İzmir'e giderdik, sohbet yapar dönerdik. Fakat bu sohbetlerde yemek dahi yemezdik, çay içer dönerdik. Bir gün Bornova'ya erken gittik. Erken gidince dedik ki: "Ev sahibine külfet etmeyelim. Bir boğaz değil mi, doyarız." Peynir, domates, ekmek aldık, bir kenara çekildik yedik. Gideceğimiz yere gittik, iki oda tıklım tıklım dolmuş. Geleceğimizi biliyorlar: "Buyrun yemek yiyelim" dediler. "Biz yemek yedik" dedik. Rabb'im ondan o kadar hoşlanmış ki.
Şuradan anlaşılıyor ki, beşeriyete külfet olmamayı ve herkesten aşağı, küçük olmayı nefse alıştırmalı."
Yolun Hazret-i Allah'ın ve Hazret-i Resulullah'ın yolu olduğunu söyler, yola ve yolun düsturlarına azâmi dikkat eder ve ihvanının da öyle yetişmesini isterdi.
"Yol Hazret-i Allah'ın yoludur. Hazret-i Allah'ın yolu deyince buranın özünü size tarif edeyim.
Allah-u Teâlâ, Âyet-i kerime'sinde şöyle buyuruyor:
"Emrolunduğun gibi dosdoğru ol!" (Hûd: 112) İslâm budur, terazi budur. Bunun haricindeki hareketler yanlıştır."
"Yolumuz; varlık, benlik yolu değildir, makam, mevki, menfaat bu yolda yoktur."
Her hâl ve ahvalde ihlâs, istikamet ve mahviyet üzere olmuşlar ve hep bunu tavsiye etmişlerdir. Keramete hiç değer vermemişler, bilâkis varlıktan yokluğa, yokluktan hiçliğe, hiçlikten fenâya inmek ve fâni olmak gerektiğini beyan buyurmuşlardı.
"Her zaman söyleriz, sakın siz keramet ehli olayım demeyin. Çünkü birçok kimseler bu vâdide soyulmuştur. Bu yoldaki keramet istikamettir."
"İhlâs, sadakat, mahviyetle yol alın, ahkâm-ı ilâhî içerisinde istikamet üzere yürüyün."