Muhterem Ömer Öngüt -kuddise sırruh- Hazretleri hayatının her yönünde, her anında en güzel bir numune olmuşlardı.
Çok kemâlli, çok dirayetli, çok azimli bir zâttı. Hiçbir boşluğu, hiçbir boş anı, hiçbir boş sözü yoktu. Her hâl ve ahvali ilâhî ahkâma, Sünnet-i seniyye'ye riayetli idi. Her anı ilâhî haşyetle doluydu. İhvanıyla, insanlarla büyük bir sevgi, tevâzu ve hoşgörü ile hemhal olurlardı.
Birçok kimse çok defa maruzatını arzetmeden cevabını alır ve giderdi.
Lüzumsuz yere konuşmaz, konuştuğu zaman sözün en güzelini söyler, az kelimeyle çok şey anlatırlardı. Lâtif konuşurlardı. Konuşmalarındaki fesahat ve belâgati tarif edilemez; son derece fasih, az ve öz, içten ve derinden, açık ve külfetsiz söz söylerler; herkesin seviyesine inerek, herkesin rahat anlayabileceği sadelikte konuşurlardı. Kendilerine has apayrı bir sohbet üslupları vardı.
Küçük büyük herkesle engin bir hoşgörü içerisinde ayrı ayrı ilgilenir, değer verir, hatırlarını sorar, dertlerini dinler, sıkıntılarını giderir, dünyevî ve uhrevî meselelerde yol gösterirlerdi.
"Herkesi hoş, kendimi boş bilirim." buyururlar, kimsenin ayıbını yüzüne vurmazlardı.
"Ben hayatta kendimden küçüğünü bilmiyorum ki küçümseyeyim. Kendimden daha ayıbını görmüyorum ki ayıplayayım." buyurmuşlardı.
Herkese güleryüz gösterirler, şefkat ve merhamet saçarlardı.
Onu görmek insanı huzura erdirir, Hazret-i Allah'ı hatırlatırdı. Hep "Allah..." der, hep Allah'tan bahsederdi.
"İlmi ile âmil olan âlimin yüzüne bakmak ibadet makamına kâim olur." (Münâvî) Hadis-i şerif'inin tecelliyatına mazhar olmuş bir Zât-ı âli idi.
Az yer, az uyurlardı. Herkes uyurken o uyanıktı, herkes gülerken o ağlardı. Her anını zikirle, fikirle, şükürle geçirirdi. Geceleri 2-3 saat uyurlar, bütün gecelerini ibadetle ve taatle geçirirlerdi. Teheccüd ve Tesbih namazlarını yolculuk ve şiddetli hastalık hariç hiç bırakmamışlardı. Nafile olan; İşrak, Duha, Evvabin namazlarını mutlaka kılarlar ve tavsiye ederlerdi. Kur'an-ı Kerim okumayı ve dinlemeyi çok severlerdi.
Helâle-harama çok dikkat ederlerdi.
"Bizim en büyük yıkıntımız lokmadan oldu. Lokmamız helâl olsa, nikâhımız tamam olsa işler değişecek... Ne kaybediyorsak hep boğazımızdan kaybediyoruz. Boğaza bir süzgeç koymadıkça itimat edin hikmet husule gelmez."
Nasıl kesildiğinden emin olmadıkları eti, şüpheli yiyecekleri yemezler, ihvanına da bu hususu hususiyetle nasihat ederlerdi.