Muhterem Ömer Öngüt -kuddise sırruh- Hazretleri 16 Recep 1431, 28 Haziran 2010 Pazartesi, sabah namazı vakti bitmez tükenmez mihnet ve meşakkatlerle dolu ibtilâ ve çile yurdu olan dünyadan; tasavvurun fevkinde mükâfat ve nimetlerle dolu ahiret yurduna irtihâl-i dar-i bekâ etmişlerdir.
Zât-ı âlileri böbrek rahatsızlığından dolayı son iki yılını çoğu zaman hastanelerde geçirmişler, en son Bursa'daki bir hastanede rûh-i âlilerini teslim etmişler, 29 Haziran Salı günü Kabr-i şerif'lerine defnedilerek, vatan-i aslîlerine intikal eylemişlerdir.
Zât-ı âlileri hususi sohbetlerinde sık sık âhiret hayatından bahsederler; bazı tecelliyatları, bazı hikmetli olayları sevenleriyle paylaşarak asıl hayatın ebedî hayat olduğunu, dünyanın gelip geçici bir hayat olduğunu duyurmaya çalışırlardı.
"Elinizde çantanız her zaman hazır olsun!"
"Bir oda altının var, ruhunu almaya geldiler, o anda o altının kırk para kadar değeri var mı? Kıymeti var mı? Şu hâlde kıymetli olana değer ver, değersize değer verme." buyururlardı.
Dünya hayatına hiçbir şekilde değer vermedi, her zaman âhiret hayatını sevdirdi, onu anlattı ve orası için hazırlık yapılması gerektiğini beyan buyurdu.
"Dün kıştı, bugün bahar. Bugün üsttesin, yarın alttasın, bugün gözün açık, yarın kapalı."
"Küçükler büyüyecek, büyükler gidecek böylece devr-i âlem bitecek."
O dost olarak Hazret-i Allah'ı seçmişti. Dünyada da, ahirette de O'nunlaydı. "Dostun seni mezara kadar götürür. Amma öyle bir dostla ol ki, ebedi hayatta beraber olursun." buyurmuşlardı.
Hastalığında ve vefatında hiç kimseye yük olmamış, şaşaayı, gösterişi değil, tevazuyu, sessizliği, sakinliği ve sadeliği tercih etmişlerdi.
"Kefenim, tahtam hepsi hazır. Birisine yüküm olmasın." buyurmuşlar ve her türlü hazırlıklarını bizzat kendileri yapmışlardı.
"Şöyle bir niyazım var:
Yâ Rabb'i! Azrail Aleyhisselâm'ı göndereceğin zaman yanında Cebrâil Aleyhisselâm'ı da gönderiver. Çünkü o benim dostum, arkadaşım!" buyurmuşlardı.
Seven sevdiğine, aşık Maşuk'una kavuştu.
Zira;
"Gönlüm ahirete akıyor amma O murat ettiğini yapar."
"Ölüm ne güzeldir! Mahlûkunu Hâlık'ına kavuşturan en güzel bir vasıtadır."
"Ölüm bizim için çok tatlı bir şeydir. Siz kaçarsınız ama biz koşarız."
"İtimat edin, hayat ölümden sonra başlar. Ölüm bir terhistir."
"Ben Rabb'ime misafireten gideceğim."
"Ben ölümü seviyorum, ölümü seviyorum, ölmek de istiyorum. Amma beni alın diyemiyorum. Bu sözüme itimat edin, ölmeyi istiyorum, hatta diyorum ki; beni aldıkları zaman üzülmeyin, ben huzur-u İlâhi'ye, ziyafet-i İlâhiye'ye gidiyorum, müsterih olun!.."
"Canım hep O'na gitmek istiyor, O'na kavuşmayı istiyorum. Amma buna rağmen istemeye hakkım yok, hüküm O'nundur, beni istediği tarafta bulundurur." buyurmuşlardı.
Gönlü daima orada idi. Arzu ve gayesi O idi.
Abdülkâdir Geylânî -kuddise sırruh- Hazretleri şöyle buyuruyorlar:
"Bundan sonra onun için hedef gözükmüştür:
"Gidilecek yerin en güzel olanı Allah katındadır." (Âl-i imrân: 14)
Âyet-i kerimesi, onun için bir işarettir. Bu işareti o artık çok iyi anlar." (Mektûbât-ı Geylânî, 5. Mektub)
•
Şeyh Şerafettin -kuddise sırruh- Hazretleri Muhterem Ömer Öngüt -kuddise sırruh- Hazretleri'nin Pazartesi günü dünyaya teşriflerini haber vermişlerdir.
Muhterem Ömer Öngüt -kuddise sırruh- Hazretleri'nin Dar-ı Bekâ'ya irtihali ise yine Pazartesi gününe tesadüf etmiştir. (16 Recep 1431, 28 Haziran 2010)
Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz de Rebiulevvel ayının 12. gecesi Pazartesi sabahı dünyaya teşrif buyurmuşlardır.
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Pazartesi günü hakkında:
"Ben o gün dünyaya geldim ve o gün vahiy indirilmeye başlandı." buyurmuşlardır. (Müslim)
İbn-i Abbas -radiyallahu anh-den rivayetle şöyle buyurulmuştu:
"Resulullah Aleyhisselâm Pazartesi günü doğdu, Pazartesi günü nübüvvet verildi, Pazartesi günü hicret etti, Pazartesi günü Medine'ye girdi. Kâbe'ye, Hacerü'l-Esved'i Pazartesi günü yerleştirdi. Pazartesi günü de vefat etti." (Mevahibu Leduniyye)
Dikkat buyurursanız hem zâhiri nesep itibariyle hem de mânevi nesep itibariyle vekili olduğu için, Hâtem-i Nebi'ye her bakımdan tâbi olur ve ona benzer.
Hayat-ı saadetleri tetkik edildiğinde; yetimlik, ümmîlik, hicret, ticaret, cihad, ahlâk gibi hemen hemen her hususta bu görülecektir. Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz'in hayat-ı saadetlerine çok denk geliyor. Yani her noktaya bakarsanız Cenâb-ı Hakk birleştirmiş.
Nitekim Hakîm et-Tirmizî -kuddise sırruh- Hazretleri;
"İşte bu son evliyâ âhir zamanda; Allah-u Teâlâ'nın bütün peygamberler üzerine hücceti olan ve kendisine Hâtemü'n-nübüvvet verilmiş olan, son peygamber Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem- gibi olur." buyuruyor. ("Hatmü'l-velâye"; Fâtih no.: 5322, 168b yaprağı)
İsmâil Hakkı Bursevî -kuddise sırruh- Hazretlerimiz de şöyle buyurmuşlardır; "Hatmü'l-evliyâ Hâtmü'l-enbiyâ'nın velâyet derecesindeki tam mazharıdır." ("Kitâbu'n-Netîce"; c. 1, s. 52)
Resulullah Aleyhisselâm'ın nurunun ve ruhunun ezelden yaratılışı, sevilmişliği, seçilmişliği, çekilmişliği, eminliği, nuraniyeti, ruhaniyeti aynen Hâtem-i Veli'de de tezahür etmiştir.
Müeyyedüddîn el-Cendî -kuddise sırruh- Hazretleri; "Hâtemü'l-veli, Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem-in mertebesine, zâtına, hâline, ahlâkına ve yaptıklarının hepsine tâbi olan vâristir." buyuruyor.
•
Hâtemü'l-enbiyâ'nın Şerîat'ını en mükemmel seviyede temsil eden, O'nun bâtın "Velâyet"ini alenen izhâr eden; "Velâyet-i Hâssa-i Muhammediyye"nin vârisi, "Hâtemü'l-velâye"nin sahibi, Hazret-i Mehdî'nin müjdecisi, kıyametin habercisi, Hakikat ehlinin delili ve rehberi, İslâm'ı tahrife kalkışan küfür ve nifak zümrelerinin tenkil ve teşhircisi, Dini tecdîd bayrağının taşıyıcısı, Hakk yolunun öncüsü ve ahkâm-ı İlâhî'nin gözcüsü, Siyah Bayraklılar'ın imamı, Ehlullâh'ın burhânı, yer ehlinin Emîn'i, gök ehlinin nazar yeri, Mukarreb Sıddîk, Muhaddes Velî, âriflerin "Vâhidî"si, Velîlerin "Azîm"i Ömer Öngüt -kuddise sırruh- Hazretleri vazifesini hakkıyla îfâ edip, Vâhidü'l-Ehad olan Sahib'ine kavuştu.
•
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz insan hayatının her safhası için, her sınıftan insan için, imanda, ibadette, ahlâkta müstesna bir numunedir.
Hadis-i şerif'lerinde:
"Âlimler peygamberlerin varisleridir." buyuruyorlar. (Buhârî)
O hakiki peygamber vekili idi, onun ve yolunun bağlısıydı.
Yine; Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz:
"Âlimin ölümü, âlemin ölümü gibidir." buyurdular.
Çünkü, Hakikat ehlinden bir âlim öldüğünde ağaçtaki kuşlar, denizdeki balıklar ağlar. İnsan-ı kâmil öldüğünde bütün âlem ona ağlar.
Bunun sır ve hikmeti şudur:
"Biz seni âlemlere rahmet olarak gönderdik." (Enbiyâ: 107)
Hitâb-ı İlâhiye'sine mazhardır. Niçin? Onun vekili olduğu için.
"Mümin kulun kalbi, Rahman olan Allah'ın arşıdır." buyrulduğu ve öyle olduğu için. (K. Hafâ)
Hülâsa; "Emânât-ı İlâhî'yi taşıdığı" için âlem ona ağlar.
Allah-u Teâlâ, yeryüzünde âdet-i İlâhî hâricinde birtakım olaylar meydana getirerek nâdiren gönderdiği büyük velîlerin vefâtını izhar etmeyi murâd etmiş; böylece umum halka kapalı, o velîye tâbî olanlara âşikâr olan birtakım işâretleri önceden göstermiştir.
"Risâle'-i Sipehsâlâr"da yazdığına göre; Mevlânâ -kuddise sırruh- Hazretleri'nin oğlu olan Sultan Veled -kuddise sırruh- Hazretleri'nin son hastalığı sırasında Konya'da yedi gün peş peşe sarsıntılar hissedilmiş; Hazret halkın telâşa kapıldığını görünce: "Üzülmeyin, telâş etmeyin! Bu benim vefâtımın habercisidir. Zâhiren aranızdan ayrılsam da bâtınen sizinle berâber olacağımızdan şüphe etmeyin! Bilin ki evliyâullâh, vefât etseler bile O'nun izniyle yeryüzünde dolaşır; zor durumda kalanlara, etbâına (tâbîlerine) ve yakınlarına yardımda bulunurlar." diyerek onları teselli etmişti.
Nihâyet Hazret, evlâtlarını geride bırakarak bu fânî âlemden göçüp gitti. Vefâtından sonra talebeleri, kabrinin üzerinden üç gün boyunca parlak bir nûrun çıkıp göğe doğru yükseldiğini gördüler ve kendilerini tutamayıp gözyaşı döktüler. ("Risâle'-i Sipehsâlâr", s. 132)
Nitekim Muhterem Ömer Öngüt -kuddise sırruh- Efendi Hazretleri'mizin vefâtlarından önce de, daha önce görülmedik bir biçimde, yaz ortasında ardı arkası kesilmeyen sağanak yağmurların yağdığı görülmüş ve bu durum herkes tarafından hayretle karşılanmıştı. Nitekim naaşlarının kaldırılacağı gün de, hava aşırı derecede sıcak ve harâretli iken, cenâze namazı kılınacağı sırada büyük bir bulut kitlesi cenâze alanını tutarak, onun ihvânının üzerini sarıp namazın serin bir ortamda kılınmasını temin etmiş; Erenler'de definlerinden hemen sonra ise mübârek bedenleri kabr-i şerîf'lerine konulur konulmaz, bardaktan boşanırcasına şiddetli bir yağmurun kopup mübârek kabir topraklarını iyice ıslattığı görülmüştür.
Allah-u Teâlâ'nın bu büyük "Velî"sinin vefâtının üçüncü gününde, gece yarısı 22:00 sularında Sa'deddîn Hamevî -kuddise sırruh- ve Hacı Fatma Nine -kuddise sırruh- Hazretleri'nin önceden bildirdiği büyük hâdise zuhûr etmiş; defnedildikleri nokta olan Erenler'le Hızırtepe arasından yıldız gibi ışık saçan birtakım parlak cisimler yerden göğe doğru yükselmiştir.
Başka işaretler de zuhur etmiştir. Vefatları gecesi dolunayın çok parlak vaziyetini gören hâl ehli bu zâtın vefatından haberleri olmadığı halde etrafındakilere büyük bir zâtın vefat edeceğini duyurmuşlardı.
Yine Malatya gibi bazı şehirlerde görgü şahitleri doğu tarafından gelen büyük bir yıldız veyahut ateş topu benzeri cismin batı tarafında patlamaya benzer büyük bir ışık saçarak kaybolduğunu haber vermişlerdir.
Hâtemü'l-evliyâ -kuddise sırruh- Hazretleri'nin vefâtının öncesinde ve sonrasında meydana gelen bu gibi hâdiseler, herkesin canlı olarak gördüğü ve açıkça müşâhede ettiği apaçık birer delil olarak, Evliyâ-i Kirâm Hazerâtı'nın onun hakkındaki esrâr dolu sözlerini ve bu zevât-ı kirâmın ilmî ve kevnî kerâmetlerini şüpheye imkân bırakmayacak bir dille te'yid ve tasdik etmiştir.
"Allah dilediği kimseyi Nûr'una kavuşturur." (Nûr: 35)
"Allah kime nûr vermemişse onun nûru yoktur." (Nûr: 40)
•
"Allah'ın salâtı Resullerin ve Nebilerin Hâtem'inin ve onun Hatemiyyet hususundaki en kâmil vârisi olan, Muhammedî velilerin Hâtem'inin üzerine olsun!"
("Kitâbu Şerhi'l-Fusûs li'ş-Şeyh Mü'eyyedüddîn el-Cendî"; Şehid Ali Paşa, nr.: 1240, vr. 439b-440a)