Neseb-i ÂlileriNeseb-i Âlileri

Ömer Öngüt -ks- Hayat-ı Saadetleri

Neseb-i Âlileri

Muhterem Ömer Öngüt -kuddise sırruh- Hazretleri Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz'in neslinden olan Medine-i münevvere'li Şeyh Ahmed -kuddise sırruh- Hazretleri'nin torunudurlar. Babaları Muharrem Efendi, anneleri Çelebiye Hanım'dır.

Şeyh Ahmed -kuddise sırruh- Hazretleri Osmanlı devrinde Medine-i münevvere'nin en büyük ulemasından ve önde gelen şahsiyetlerinden keramet ehli, âlim, fâzıl bir Zât-ı muhterem idi. Osmanlı hükümeti bir vesile ile kendilerini iki yıllığına geçici olarak Bosna Eyaleti'ne göndermiş, dönüş yolunda Bosna Eyaleti'ne bağlık bir sancak olan Yenipazar şehrinde vefat etmiştir. Bunun üzerine ailesi ve 2 çocuğu Medine-i münevvere'ye dönmeyerek Yenipazar'a yerleşmiştir.

Muhterem Ömer Öngüt -kuddise sırruh- Hazretleri 1927 senesinde o tarihte Yugoslavya sınırları içerisinde kalan -bugünkü Sancak'ın- Yenipazar şehrinde dünyaya teşrif etmişler, babaları Muharrem Efendi'nin vefatından sonra da henüz 9-10 yaşlarında iken 1936 yılında ailesi ile beraber Türkiye'ye göç etmişlerdir.

Muhterem Ömer Öngüt -kuddise sırruh- Hazretleri'nin baba tarafından dedeleri de keramet sahibi bir veli idi.

Muhterem Ömer Öngüt -kuddise sırruh- Hazretleri'nin dedeleri ve neseb-i âlisi hakkındaki beyanları şöyledir:

 

Şeyh Ahmed Efendi -Kuddise Sırruh- Hazretleri:

Anne tarafından dedemizin babası idi. Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz'in neslinden olan Şeyh Ahmed Efendi -kuddise sırruh- Hazretleri, Medine-i münevvere'nin hem şeyhi, hem de şâhı idi. Oranın en büyük ulemâsındandır. Medine'nin yarısı onunmuş. Bir kabile ile Türklerden izin almadan harp ettiği için onu iki seneliğine Yugoslavya'nın Taşlıca şehrine tayin etmişler.

Her gittiği memlekette bütün dükkânlar kapanır, iştirak ederler, uğurlarlar, ondan sonra dükkânlar açılırmış. Cenâb-ı Fahr-i Kâinat -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz'in aslından olduğu için herkesin derin bir sevgi ve saygısını kazanmıştı.

Günü bitmiş, Medine-i münevvere'ye dönerken Yenipazar'da hastalanmış ve orada vefat etmiş. Onun orada gömülmesi halk arasında büyük bir memnuniyet uyandırmış. Yıkama esnasında yabancı kişilerin gelip yıkadığı ve güzelce kefenledikleri söylenir. Bu meyanda iki çocuğu orada kalmış.

Şeyh Ahmet Efendi, Medine-i münevvere'ye dönüş yolculuğunda Yenipazar'a geldiğinde Amir Ağa'nın hanında konaklamışlar. Burada hastalanıyorlar. Burnundan kan geliyor. O esnada bayılmamak için duvara tutunuyor ve orada vefat ediyorlar.

Tutunduğu duvar kan olmuş. Daha sonra o kanı yıkamışlar çıkmamış, boyamışlar, sabah baktıklarında kan lekesi tekrar duruyormuş. Halk bunu bilir, tâ ki duvar yıkılana kadar o iz kalmış.

Hatta Medine-i münevvere'nin yarısı; "Gelin bu çocukların hakkını alın!" demişler, hanımı çocukları elinden alınır diye gitmemiş ve "Ben bir şey istemiyorum bu çocukları da vermem!" demiş.

Çanakçı Emin Efendi ondan şöyle bahsetmişti:

"Uzun boylu bir zâttı, kerameti de âşikârdı. Nerede bulunursa bulunsun, sara tutan çocukları ona getirirlerdi. O cüsse ile iki ayağıyla çocuğun karnına basardı ve bir Ezân-ı Muhammedî okurdu. Çocuğu kaldırır götürürlerdi. Bir daha o çocuğu sara nöbeti tutmazdı. Onun için o zât, çok âli bir zâttı."

Teyzem anlatırdı, hanımı onun kalbindeki zikrullahı gece duyuyormuş.

Arapların en asil soyundandı. Biz de onun torunu oluyoruz, soyum buradan geliyor. Fakat bu ilâhi veriş, kime ne verdiyse.

Muhyiddîn İbn'ül-Arabî -kuddise sırruh- Hazretleri "Fütûhâtü'l- Mekkiyye"nin 18. Bâb'ında yer alan bir ifşaatında, Hâtem-i velâyet'in Araplar arasından seçilecek en şerefli bir kimse ile gerçekleşeceğini haber verdiği sülâle, bu sülâledir.

Buyururlar ki:

"Velâyet-i Muhammedî'nin Hâtem'i bu Arap soyundan bir kişidedir ki, o bu milletin en asillerinden bir zâttır." (s. 214)

"İşte bu sona getirecek ve bizim beklediğimiz Mehdi değildir. Bu ancak kendi ehl-i beytinden olacak birisidir." (s. 216)

Muhyiddin-i İbn'ül Arabî -kuddise sırruh- Hazretleri, Hakim-i Tirmizî -kuddise sırruh- Hazretleri'nin "Hatmü'l-Evliyâ" kitabında sorduğu sorulardan on üçüncüsü olan "Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem- Hâtemü'n-Nübüvvet'e hak kazandığı gibi, Hâtemü'l-Evliyâ olmaya kim hak kazanmıştır?" sorusuna şu cevabı vermiştir:

"Buna hak kazanan, ceddine (yani Muhammed Aleyhisselâm'a) çok benzeyen bir kimsedir. O Arapça'yı pek iyi konuşamaz, fakat ahlâkı hususunda ondan farklı da olmaz. O, orta boylu erlerdendir. Mülkün dönemi onunla biter ve velâyet onunla hatme erer." (El-Cevab'ül Müstakim)

 

Dedeleri:

Dedemizi tanımıyoruz. Annem onun hakkında:

"Keramet sahibi bir veli idi." demişti.

Babamın da veli olduğunu, babamın babasının da veli olduğunu şöyle anlatayım.

Bir bina yapılıyormuş, ustalara su lâzım olmuş bulamamışlar. Allah-u Teâlâ'ya sığınarak: "Ak!" demiş, merdiven gibi bir yerin arkasından su çatlamış ve akmaya başlamış. Su akmış amma, o da vefat etmiş. Keramet izhar edince vefat etmişler.

Kendisine kıyametin ne zaman kopacağı ile ilgili bir soru sorulduğunda da:

"Çocuklara daha siyah önlük giydirmediler!" buyurmuşlar.

Tâ o zaman, bu zamanda yapılacak olan, işlenecek olan hadiseyi haber vermişler...

Allah'a sonsuz şükürler olsun! Gerek anadan, gerek babadan iyi bir soydan meydana getirdi.

 

Anne Tarafından Dedeleri:

Annemizin babası Said Efendi idi. Kendisini hayal-meyal hatırlarız. Uzun boylu ve âlim, fâzıl bir zât idi. Aynı benim gibi ayağı sakattı.

 

Babası, Annesi ve Âilesi:

Muhterem Ömer Öngüt -kuddise sırruh- Hazretleri'nin babası Muharrem Efendi memleketi Yenipazar'da tanınmış, kemali ile, ahkâm-ı ilâhîye riayeti ile, yardımseverliği ile bilinen büyük bir tüccardı. Muhterem Ömer Öngüt -kuddise sırruh- Hazretleri henüz altı yaşında iken vefat etmiştir.

Anneleri Çelebiye Hanım'ı Muhterem Ömer Öngüt -kuddise sırruh- Hazretleri "sade, sessiz, dedikodusuz, halim, selim, çok iyi bir kadın" olarak tarif etmektedirler. Onun hakkında; "Mânevî durumu çok yüksekti, veli idi amma kendisi bilmezdi. Allah rahmet eylesin, çok güzel gitti." buyurmuşlardır.

Muhterem Ömer Öngüt -kuddise sırruh- Hazretleri'nin babaları Muharrem Efendi ve anneleri Çelebiye Hanım ve diğer aile efradı hakkındaki ayrıntılı malumat diğer sayfalarımızda arzedilmiştir.

 

Hatm’ül Evliya’nın Nesebini Bilen Bilir,
Diline Dolayanlar İse Hastalığı Bol Olanlardır:

Muhyiddîn İbnü'l-Arâbî -kuddise sırruh- Hazretleri Hatmü'l-evliyâ olan zâtı ve nesebini diline dolayanları "Hastalığı bol olan kimse" olarak bize tanıtmış ve Hatmü'l-evliyâ ile ilgisi bulunan bir kimsenin, Kur'an ve Hadis'e dayanarak bu zât hakkında kuvvetli bir çözüme kavuşacağını haber vermiştir:

"Onun (Hatmü'l-evliyâ'nın) ilim ve taatinin zenginliğine işâret eden kimse işâret ettiği vakit; daha önceki şerefli nüktede zikri geçen, onun en ulu nesebten oluşunu bilen kimse bilir, bilmeyen kimse bilmez. O da öyle bir kimsedir ki; işlere mülâkî olmuş ve gönlü açılmıştır, bu nüktenin tâyini sâyesinde de ondan haberdâr olur. Ona yetişmek artık ona, tıpkı saat (kıyâmet) gibi gelir. Bu hususta hastalığı bol olan kimsenin ise, onunla ilgili olarak kulağı da hastadır, buna rağmen onu diline dolamaktan da aslâ geri durmaz!

Halbuki onunla ilgisi bulunan bir kimse, bu 'Hatm' hakkında; gerek Allah-u Teâlâ'nın Kitab'ında zikretmiş olduğu sırlardan, gerek Peygamber Aleyhisselâm'dan onun hakkında vârid olan haberlerden; gerekse Azîz Kitab'a dayanarak, onun makamları ve alâmetleri ile ilgili olarak zikredilenlerle ve isimleri ve sıfatları hakkında geniş biçimde izâh edilenlerle meydana gelen işten, (onu) kuvvetli bir biçimde çözebilir." ("Ankâ'-i Mugrib fî Ma'rifeti Hatmü'l-Evliyâ' ve Şemsü'l-Mağrib", s. 71, bas.: Mısır, 1954.)

Muhterem Ömer Öngüt -kuddise sırruh- Hazretleri'nin doğup büyüdüğü memlekette, Resulullah Aleyhisselâm'ın sülâlesinden olduğunu, Şeyh Ahmed Efendi Hazretleri'nin torunu olduğunu bilenler var ve bu kimselerden bazıları bugün hayattadırlar.


Önceki Sonraki