“Vatanda sefer” mânâsına gelen bu tâbir; sâlikin kötü huylarından ve nefsani sıfatlarından sıyrılıp iyi huyların ve melekî sıfatların yurdu olan aslî vatanına sefer etmesini gösterir.
“Ben Rabbime gideceğim.” (Saffat: 99)
Âyet-i kerime’sinde geçen İbrahim Aleyhisselâm’ın beyanı bu mânâda içten içe bir mânevî yolculuktur.
Mürşid aramak için girişilen maddi seferler de bu mânânın içindedir. “Hâcegân yolu”nda, mürşidini buluncaya kadar sefer edip, ondan sonra mürşidin hizmetinde ikamete geçmek ve iç seferini tamamlamak başlıca kaidelerdendir.
İmâm-ı Rabbânî -kuddise sırruh- Hazretleri buyururlar ki:
“Vatana kavuştuktan sonra sefer vâki olursa, bu yolculuk vatanın kendi içinde olur. Kaldı ki ‘Sefer der-vatan’ Nakşibendiye büyüklerinin (kaddesallahu Teâlâ Esrârehüm) temel sözlerinden birisidir.
Bu tarikatta bu seferi, daha bidayette (başlangıçta) tattırırlar. Nihayeti bidayete yerleştirdikleri buradan belli olur.
Bu yolun yolcularından dilediklerini ‘Meczûb-i sâlik’ yaparlar, yani meczupları sâlikler haline getirirler. Bunları önce âfâkî seyre atarlar, insanın dışında ilerletirler. ‘Seyr-i âfâkî’ denilen bu dış yolculuk bittikten sonra ‘Seyr-i enfüsî’ denilen insanın içindeki yolculuğa başlatırlar. ‘Sefer der-vatan’ tâbiri işte bu ikinci yolculuk demektir.” (78. Mektup)
Bir diğer mektuplarında ise şöyle buyuruyorlar:
“Seyr-i enfüsi demek olan ‘Sefer der-vatan’; bütün meşayih tarikatlarında var ise de, bu ilerlemek yolun sonunda olur. Âfâkî seyrin konaklarını katettikten sonra bu seyre başlarlar.
Bu Tarikat-ı aliye’de ise, işe seyr-i enfüsî ile başlanır. Bu enfüsî seyr ile seyr-i âfâkî de birlikte gidilir. Bu seyrin, işin başlangıcında yapılması; nihayetin bidâyete yerleştirilmiş olmasındandır.” (221. Mektup)