Tasavvuf'un Aslı, Hakikat ve Marifetullah İncileri

Kalplerin Anahtarı Külliyatı

Tasavvuf'un Aslı, Hakikat ve Marifetullah İncileri

VELİLER VE VELÂYET


Veli; dost, sevgili, ermiş gibi mânâlara gelir. “Evliyâullah” Allah-u Teâlâ’ya dost olanlardır.

Velâyet ise; Allah-u Teâlâ’nın kulunu, kulun Mevlâ’sını dost edinmesi, Hâlik ile mahlûk arasındaki karşılıklı sevgi ve dostluk demektir. Kulun Hakk’ta fâni olup O’nunla bekâ bulmasından ibarettir.

Âyet-i kerime’de şöyle buyurulmaktadır:

“Allah müminlerin dostudur.” (Âl-i imran: 68)

Allah-u Teâlâ’nın kuluna yakınlığı dünyada ona lütfedeceği mârifeti ile, ahirette de rıdvan ile vukua gelir. İlim ve kudretiyle yakınlığı bütün insanlara şâmildir, ünsiyeti ile yakınlığı ise velilere hastır.

Saîd bin Cübeyr -radiyallahu anh-den rivayet edildiğine göre Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimize evliyâullahın kimler olduğu sorulduğunda şöyle buyurmuştur:

“Onlar öyle kimselerdir ki görüldüklerinde Allah zikrolunur, onları gören Allah’ı hatırlar.” (Câmiüs-sağîr)

Bu Hadis-i şerif’e göre Allah dostlarının sîret ve halleri Allah-u Teâlâ’yı akla getirir. Çünkü onlarda edep, hayâ, huzur, huşu ve tevâzu alâmetleri dikkati çeker.

“Yüzlerinde secde izinden nişanları vardır.” (Fetih: 29)

Âyet-i kerime’si bu hususa işaret eder.

Onlarla bulunan, sohbetlerinden istifade eden, öğüt ve irşadları istikametinde Allah-u Teâlâ’ya kulluk vazifelerini ifâya çalışan kimseler, bu Hadis-i şerif’in sırrını onlarda açıkça görürler.

Amr bin Cemuh -radiyallahu anh-den rivayet edilen bir Hadis-i kudsî’de ise Allah-u Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

“Kullarımdan benim velilerim ve halkımdan sevdiklerim o kimselerdir ki, benim zikrimle zikrolunur ve zikirleri ile ben zikrolunurum.” (Râmuz el-Ehâdis)

Yüzyirmidörtbin peygambere mukabil her asırda yüzyirmidörtbin veli bulunur.

Allah-u Teâlâ veli kulları hakkında:

“İyi bilin ki, Allah’ın veli kulları için hiçbir korku yoktur, onlar mahzun da olmayacaklar.” buyuruyor. (Yunus: 62)

Allah korkusu her korkuyu silmiş olduğu için başka korku kalmamıştır. İlerisi daha güzel olduğu için de geçmiş ile ilgili hüzün yoktur, müjdeler vardır.

“Onlar iman edip takvâya ermiş olanlardır.” (Yunus: 63)

Velâyet nurları üzerlerine akseder durur. Tam bir iman ile ilâhî emirleri ve hükümleri ifâya devam ederler. Her türlü haram ve şüpheli şeylerden sakınırlar.

“Dünyâ hayatında da âhirette de onlar için müjdeler vardır.” (Yunus: 64)

Bu da onların hususiyetleridir. Allah-u Teâlâ’nın kendilerine karşılık olarak teveccühü ve ikramıdır. Dünyada da müjdelenmişlerdir, ahirette de müjdelenmişlerdir.

Dünyadaki müjde Allah-u Teâlâ’nın dostluğu ve onlara olan teveccühüdür. Bundan daha büyük müjde olur mu?

Onlar ahirette de O’nunla olacaklardır.

Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif’lerinde şöyle buyurmuşlar:

“Cennetliklerin Allah katında en kıymetli olanları, Vech-i İlâhî’ye sabah ve akşam nazar ederler.” (Tirmizi: 2556)

Daha sonra şu Âyet-i kerime’leri okumuşlardır:

“Nice yüzler vardır ki o gün ışıl ışıl parlar, Rabblerine bakarlar.” (Kıyâmet: 22-23)

Bunlar mukarreblerdir ve Adn cennetinin ehlidirler.

“Allah’ın verdiği sözlerde aslâ değişme yoktur.” (Yunus: 64)

O’nun verilmiş hükmünü kaldıracak hiçbir kuvvet yoktur, olması ihtimali de mevcut değildir. Elbette ki ilâhî vaad tamamen gerçekleşecektir.

“Bu en büyük saâdetin tâ kendisidir.” (Yunus: 64)

Evliyâullahın dünyada ve âhirette müjdelenmiş olmaları öyle bir ihsan-ı ilâhîdir ki, bunun fevkinde bir nimet tasavvur edilemez.

Çünkü onlar peygamberlerle, sıddıklarla, şehidlerle, sâlihlerle beraber bulunurlar. En büyük saâdet ise; Allah-u Teâlâ’nın cemâl-i bâkemâli ile müşerref olurlar. İşte bundan daha büyük saâdet olamaz.

Velâyet; “Bâtınî” ve “Zâhirî” olmak üzere ikiye ayrılır.

Bâtınî velâyet, Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimizin velâyetidir. Zâhirî velâyet ise beşeriyetin mazhariyetine göredir. Bir kısmı umumî olup, buna “Velâyet-i amme” adı verilir. Bütün enbiyânın, evliyânın ve tevhid ehlinin velâyetidir. Hususi olana ise “Velâyet-i hassa” denir. Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimize ve onda fâni olan kutuplara mahsustur.

Bir velâyet hangi mertebede vâki oluyorsa, o mertebeye göre isim alır. O mertebe ve makamlardan süzülen bir veli ise o nisbette Hakk’a tekarrüb eder.


 

Önceki Sonraki

İçindekiler