Tasavvuf'un Aslı, Hakikat ve Marifetullah İncileri

Kalplerin Anahtarı Külliyatı

Tasavvuf'un Aslı, Hakikat ve Marifetullah İncileri

“Bunu Bir Bilene Sor!” (Furkan: 59)


Hiçbir haberciye ihtiyaç duymaksızın açığı da gizliyi de bilen, her türlü noksan sıfatlardan uzak ve en yüce sıfatlarla muttasıf olan Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde şöyle buyurmaktadır:

“O ki gökleri, yeri ve ikisinin arasında bulunanları altı günde yarattı.

Sonra arşa oturdu. (Oradan mülkünü yönetmektedir.)

Rahman’dır. (O’nun rahmeti bütün varlıkları kaplamıştır. Varlık ve hayat O’nun rahmetinin eseridir. Bütün kâinata Allah’ın arşından hayat ve vücut dağıtmaktadır.)” (Furkan: 59)

Bu beyan-ı ilâhi kullarının kavrayabilmesi içindir. Ve fakat aslında hep O’dur.

Her Âyet-i kerime’nin zâhirî mânâsı olduğu gibi bâtınî mânâsı da vardır. Şu kadar var ki bu mânâyı çözmek de Allah-u Teâlâ’nın kendi katından ilim verdiği has kullarına mahsustur. Doğrudan doğruya Allah-u Teâlâ ile kulu arasındadır. Kime hangi ilmi verdiyse.

İşte bu ampuller, Allah-u Teâlâ’nın verdiği nuru saçan kandillerdir. Çünkü içindeki nur O’nun nurudur. O nuru kalplerine döktüğü için kitabullah oluyor. Çünkü o kitabı kalplerine döktü. Onlar da kalplerindeki kitabı satırlara döktü.

Onlara gelen ilim Allah-u Teâlâ’nın has ilmi olduğu için de onlar Allah-u Teâlâ’nın has kullarıdır.

Ebu Hüreyre -radiyallahu anh-den rivayet edildiğine göre Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif’lerinde şöyle buyururlar:

“Öyle ilim var ki, gizlenmiş mücevherat gibidir. Onu ancak Ârif-i billâh olanlar bilirler. Bu ilimden konuştukları vakit, Allah’tan gafil olan kimseler anlamazlar.

Binâenaleyh Allah-u Teâlâ’nın kendi fazlından ilim ihsan ettiği âlimleri sakın tahkir edip küçük görmeyin. Çünkü Cenâb-ı Hakk onlara o ilmi verirken tahkir etmemişti.” (Erbaîn)

Bu gizlenmiş mücevheratları Allah-u Teâlâ verir. Yüzüne yüzüyle yönelmesiyle, kalbine nurunu akıtmasıyla dilediği kadar İlmullah’tan ona ilim verir. Bu has bir ilimdir ki O’nun duyurduğundan başka bunu kimse bilmez.

“Bunu bir bilene sor!” (Furkan: 59)

Âyet-i kerime’si bir emr-i ilâhî’dir. Çünkü dilediğine dilediği kadar ihsan ediyor.

İşte bu arzedilen Hadis-i şerif, onlara verilen ilmi beşeriyetin anlayamayacağını da teyid ediyor. Onlar bu ilimden bahsederken beşeriyet bunu anlamaz. Çünkü akılları ve ilimleri yetmez. Onların muallimi Allah-u Teâlâ olduğu için, onlara verilen ilim Allah-u Teâlâ’dan verildiği için, bir kimse âlim de olsa bu ilmi idrak edemez. Çünkü onun muallimi benî beşerdir. Zâhirî ilimde ne kadar ilerlerse ilerlesin bu ilmi anlamaz.

İtiraz edenler bu Âyet-i kerime’lerin, bu Hadis-i şerif’lerin tecelliyatlarından mahrum oldukları için bilmeyerek itiraz ediyorlar.

Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir Hadis-i şerif’lerinde buyururlar ki:

“İlim ikidir. Biri dilde olup (ki bu zâhiri ilimdir) Allah-u Teâlâ’nın kulları üzerine hüccetidir. Bir de kalpte olan (mârifet ilmi) vardır. Asıl gayeye ulaşmak için faydalı olan da budur.” (Tirmizi)

Zira onlara dilediği kadarını bildirmiştir. Azametini göstermiştir. Bütün mahlûkatın bir zerreden ibaret olduğunu bildirmiştir.

O zerreler misal âlemindeydi. Zerreler kendi içlerini bilmek istedikleri için dünyaya gönderdi. Onları açtı. Asıllarını gördüler. Hükmünü tebliğ etti. Ve yine aslı zerreden ibarettir. Zira o zerre ile yine dirilecek, mükellef olduğu emirle hesaba çekilecektir.


 

Önceki Sonraki

İçindekiler