Tasavvuf'un Aslı, Hakikat ve Marifetullah İncileri

Kalplerin Anahtarı Külliyatı

Tasavvuf'un Aslı, Hakikat ve Marifetullah İncileri

AKIL VE DERECELERİ


İnsanı insan yapan, onun her türlü faaliyetlerine mânâ kazandıran ve ilâhî emirler karşısında insanın yükümlülük ve sorumluluk altına girmesini sağlayan akıldır.

Akıl, Allah-u Teâlâ’nın kullarına lütfettiği en büyük nimetlerden birisidir. Buna rağmen vahiy nuru, peygamber nuru olmadan hakikatı bilemez, doğru yolu bulamaz.

Aklı göze benzetirsek, din güneş mesabesindedir. Göz ne kadar keskin olsa da, gece karanlığında hiçbir yeri göremez, hiçbir işe yaramaz.

Aklın en büyük desteği dindir. Akl-ı selim, din ile birleştiği zaman, Hakk ve hakikatı tasdik eder ve Allah-u Teâlâ’nın methine mazhar olur.

“O kullarım ki, sözü işitip de onun en güzeline uyarlar. İşte bunlar Allah’ın kendilerine hidayet ettiği kimselerdir. İşte bunlar öz akıl sahiplerinin tâ kendileridir.” (Zümer: 18)

Onlar nefislerinin arzularına kapılmayıp, dünya saâdetinin ahiret selâmetinin yolunu takip etmeye devam edip dururlar.

Akıl ancak; İslâm dinine uymakla, Allah-u Teâlâ’nın emirlerini yapıp nehiylerinden kaçınmakla, Resulullah Aleyhisselâm’ın emir ve izinden yürümekle Hakk’ın sevgisini kazanır.

Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde buyurur ki:

“Resulüm! Onlara söyle: Eğer Allah’ı seviyorsanız bana tâbi olun ki, Allah da sizi sevsin.” (Âl-i imran: 31)

Kalplerinizden perdeleri kaldırsın, aşırılıklarınızı gidersin, sizi cennetlerine yaklaştırsın ve katında sizlere yer hazırlasın.

Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz ise Hadis-i şerif’lerinde şöyle buyuruyorlar:

“Sünnet-i seniyyeme sarılan mümin cennete girer.” (Münâvî)

Yani ancak Resulullah Aleyhisselâm’a uymakla Allah sevgisi kazanılır, aksi halde mümkün değildir.

Dinin kılavuzluğundan uzak kalan akıl ise, güneş olmadığı için göremeyen göz gibidir. Hakikatı idrâk edemez. Allah-u Teâlâ onlardan akıl ismini almış ve Âyet-i kerime’lerde onlar hakkında şöyle buyurmuştur:

“Aklınızı kullanmıyor musunuz?” (Bakara: 44)

Nedir bu yaptığınız hareketler?

“Böyle yapmaları, akıl erdirmeyen bir topluluk olmalarındandır.” (Mâide: 58)

Çünkü aklı başında olan her insan geleceğini düşünür, ona göre tedbirini alır, tedarikini yapar.

“Onların çoğunun akılları ermez.” (Mâide: 103)

Yaptıkları işin asılsız olduğu hususunda akıllarını kullanmazlar.

“Onların çoğunu hakikaten söz dinlerler, yahut akıllanırlar mı sanıyorsun?” (Furkan: 44)

Çünkü onlar hak ve hakikatı işitmek için kulak vermiyorlar, düşünmek için akıllarını kullanmıyorlar. Ne delil, ne şahid, ne de hak ve hakikat tanıyorlar.

İlâhî bir lütuf olan aklını, vicdanını suistimal ederek Hakk’tan ayrılan, Hakk ve hakikatı kabul etmeyen, bâtıl peşinde koşup duran kimseler, cezâ günü geldiğinde pişmanlık ve hasretler içinde kendilerini kınayacaklar.

Âyet-i kerime’de şöyle buyuruluyor:

“Onlar diyecekler ki: ‘Eğer biz dinler yahut akıl eder olsaydık şu çılgın cehennem ehli ile beraber olmazdık.’” (Mülk: 10)

Demek ki bizler ne söz dinleyen, ne de aklını kullanan kimseler değilmişiz. Yazıklar olsun bize!

Kitaplarımızdaki derin mevzuların idrâk edilemeyişinin sebebi, kişilerin o akılda olmayışından ötürüdür. Akıl derecelerinin kemâl bulması lâzımdır. Anlatılan şeylerle irfan husule gelmeyiş sebebi de budur.

Allah-u Teâlâ Hadis-i kudsi’de buyurur ki:

“Benim cinlerle ve insanlarla önemli bir hadisem var! Ben yaratıyorum, benden başkasına ibadet ediliyor! Ben rızıklandırıyorum, benden başkasına şükrediliyor.” (Taberânî)

Bu Kudsî Hadis-i şerif göz önünde bulundurularak aklın dereceleri bidayetten başlayarak nihayete kadar arzedilecektir.


 

Önceki Sonraki

İçindekiler