Tasavvuf'un Aslı, Hakikat ve Marifetullah İncileri

Kalplerin Anahtarı Külliyatı

Tasavvuf'un Aslı, Hakikat ve Marifetullah İncileri

Âyân-ı Sâbite


Allah-u Teâlâ’nın indinde her insanın bir hakikatı, yani özü vardır. Dünyaya gönderilmeden önce şekil almamışlardı, daha doğrusu çekirdek halinde idiler. Bunlara tasavvuf dilinde “Âyân-ı sâbite” adı verilir.

Gözle görülemeyecek kadar küçük bir zerre olan Âyân-ı sâbite’de kişinin bütün mukadderâtı dürülüdür, her birinin kendine göre bir istidat ve kabiliyeti vardır. “Âlem-i emir”de bulunurlar.

Bu Âyân-ı sâbite’ler Allah-u Teâlâ’dan kendi istidat ve kabiliyetlerine göre meydana çıkmayı istediler.

“Yâ Rabb! Sen bizi meydana çıkar, icraatlarımızı görelim.” dediler. Allah-u Teâlâ da bu isteklerini kabul etti, onları zamana ve mekâna göre bu âleme sevketti. Âyân-ı sâbite’ler bunu kendileri istemişlerdi.

İnsanları dünyaya göndermesinden maksat, onların da bilmeleri içindir, yoksa Allah-u Teâlâ’nın öğrenmesi için değildir.

Âyet-i kerime’sinde şöyle buyurmaktadır:

“Allah onların geçmişlerini de geleceklerini de bilir. Kulların ilmi ise bunu kavrayamaz.” (Tâhâ: 110)

Allah-u Teâlâ âlimdir, her şeyi bilir. Ezelî ilminde kişinin dünyada neler yapacağını, neler söyleyeceğini, ahiretteki yerini biliyordu ve takdir filminde beyan etmişti. Hiçbir şey O’nun bilgisinin dışında değildir.

Âyet-i kerime’sinde:

“Yaratan bilmez olur mu hiç?” buyuruyor. (Mülk: 14)

Zerreden kürreye kadar her şey böyledir. Kâinat da böyledir, insan da böyledir. Her şeyin filmi çekilmiş ve dürülmüş, kaseti tutulmuştur.

Allah-u Teâlâ insanın dünyada zuhur etmesini dilediği zaman “Akl-ı kül”de tasarruf ederek ilk şeklini çizer. Onu orada dilediği kadar tutar. Akl-ı kül’e “Akl-ı evvel” ve “Cevher-i evvel” de denir. Akl-ı evvel, Allah-u Teâlâ’dan ilk zuhur eden şeydir. Buna “İlâhî ilmin ilk zuhuru” adı da verilir. Oradan “Nefs-i kül”e gelir. “Kâinatın ruhu” demektir. Sonra “Arşırahman”dan, “Kürsü”den süzülüp yedi kat göklerden geçer. “Felek-i kamer”adı verilen ay feleğine gelir.

Bütün bunlar Allah-u Teâlâ’nın ezeli kudretinin tezahürleridir.

Âlem-i ervah’tan merhale merhale “Felek-i kamer”e geldikten sonra, oradan da madde âleminin temel unsurları olan ve “Anâsır-ı erbaa” adı verilen “Ateş”e, “Hava”ya, “Su”ya ve “Toprak”a düşer. İnerken yağmur taneleri ile iner, toprağa düşünce bitki olur. İnsan onu yer, bir müddet insanda kalır. Daha sonra ana rahmine geçer. Nihayet bir bebek olarak dünyaya gelir. Yani cisim teşekkül eder.

Bütün bu olanların hepsi Allah-u Teâlâ’nın “Ol!” emri ile oluyor, onun takdiri husule geliyor.

İnsan-ı kâmil olabilmek için üç devir tamamlamak gerekmektedir. Dünyaya gelen her insan bu birinci turu yapmış olur.


 

Önceki Sonraki

İçindekiler