Edebiyat dünyamızın kahramanlarından, tarihî bir şahsiyetti. Dinsizliğin, küfür milletlerine hayranlığın moda olduğu bir asırda İslâm’ı, Kur’an’ı müdafaa ediyor, imanı tavsiye ediyordu:
“İmandır o cevher ki, İlâhî ne büyüktür!
İmansız olan paslı yürek sînede yüktür!”
Ne kadar güzel söylemiş Mehmet Akif. Çok güzel bir insan. İmanlı bir insan.
İmanının bir tezahürü olarak ihtiyaçlı olsa bile asla maddeye iltifat etmemişti.
İstiklâl Marşı’nı yazdığında, Millet Meclisi’nde o devrin mebusları ayakta dinleyerek büyük bir teveccühle onun şiirini seçmişlerdi. Kendisine takdim edilen ödülü ihtiyacı olduğu halde almadı, hepsini bağışladı. Mısıroğlu ise müslümanların parasını topladı, daha sonra da hesabını veremedi.
Merhum Akif hicret etti, Mısır’a gitti. Mısıroğlu ise Avrupa’ya, haçlıların torunlarına sığındı.
Aradaki fark bu kadar büyüktür.
Bu fark “İman” farkıdır.
Böyle bir adam bu zevât hakkında konuşabilir mi?
Konuşamaz!
Asla konuşmaya sahib-i selâhiyet değildir, olamaz.
Gurur, kibir, nefis neler yaptırıyor adama...