Süleymancıların İçyüzü

Cep Kitapları

Süleymancıların İçyüzü

Gökçeada Müftüsü M. Necati Sönmezer’in Raporuna Göre


SÜLEYMANCILIK CEREYANININ ESASI VE BUGÜNKÜ SÜRDÜRÜLEN ŞEKLİ

........................

Mezkûr tâmimlerden bir adedi Afyon Müftüsü Celâl YILDIRIM tarafından temin edilerek sureti çıkarılıp adresime gönderilmiştir.”İNANACAĞIMIZ ESASLAR (Dikkatle okunmalı ve tatbik edilmeli)” başlığını taşıyan ve SÜLEYMANCILAR’ın inanç ve zikir esaslarını ve tarikat edeplerini belirten bu üç sahifelik nüshayı ilişik olarak ve tedkîk buyurulmak üzere bilgilerinize arzediyorum. Burada tarîkatın kurucusu Süleyman Hilmi TUNAHAN’a insanüstü bir pâye verilmekte ve şefâatinin sadece kendisine (RABITA) yapanlara, bey’at edenlere ulaşacağı bildirilmektedir. Bu yazıda (Kemal Ağabeyimiz) diye zikri geçen şahsın, TUNAHAN’ın damadı ve Süleymancılığın bugünkü lideri olan Avukat Kemal KACAR olduğu şüpheden vârestedir. Bu zat, geçen seçimlerde Millet Partisinden Milletvekili seçilip T.B.M.Meclisine girdikten sonra bilâhere A.P. ne geçen Kütahya Milletvekili Kemâl KACAR olarak Süleymancılığın bugünkü durumda birinci derecede yönetimini elinde tutan bir kimsedir.

Süleymancıların dua etme şekilleri de başkadır. Dua ederken avuçlarını birleştirirler. Bu, aralarında aynı zamanda bir nevi paroladır. Sorulduğu zaman, sol avuçta Arapça rakamlarla yazılı (٨١) sayısı ile sağ avuçta yazılı (١٨) sayılarının toplamı olan (99) Esmây-ı ilâhiye’ye tevessül eylediklerini söylerler. Süleymancılığı tasvip etmiyen Müslüman din bilginleri için “zâhiri hocalar” tâbirini kullanmakla, mefhum-ı muhâlif olarak kendi yollarının “batınî” bir tarikat olduğu gerçeğini ortaya koyarlar.

Süleymancılar, Milli Eğitim Bakanlığı ve Diyanet İşleri Başkanlığı gibi Devlet müesseselerinin idare ve kontrolü altında çalışan okullara, özellikle din öğretimi yapan İmam-hatip Okullarına karşıdırlar. Saf ve dindar Müslümanları bu okullardan soğutmak, kendileri tarafından yönetilen kurslara rağbeti arttırmak için ellerinden geleni yaparlar. Sayıları binleri aşan ve zahirde Kur’an Kursu niteliğini taşıyan (Süleymancılık Eğitim Enstitüleri) memleketimizin en hücra köy ve kasabalarına kadar yayılmıştır. Buralarda Kur’ân kursu maskesi altında Süleymancılık öğretim ve eğitimi yapılır. Bu maskeli cereyanı yürütmek için her çareye başvurulur. Makyavelce taktikler kullanılır. Hal-ı hâzırda küffârla harp ve küfürle mücâdele halinde bulunduklarına inanan SÜLEYMANCILAR (El-harbü hud’atün=Savaş bir hileden ibarettir) Hadis-i Şerifini kendi gaye ve maksadları muvacehesinde yorumlayarak hedefe ulaşmak için her hareketi -örf ve ahlâka aykırı bile olsa-mübah sayarlar.

Süleymancıların, saf ve iyi niyetli Müslüman halkımızı şahsî çıkarları yönünden istismar ettikleri, Kur’ân Kursları adı altında teşkilâtlanarak ferdî ve siyasî menfaatlar sağladıkları bir gerçektir. Vaktiyle bunların içerisine samimi olarak dahil olan bilâhare maksad ve gayelerini öğrendikten sonra daha fazla kalmayıp aralarından ayrılan ve bu hususta bir de kitap yazan Adana İlinin Kozan İlçesi İmamı Mustafa AKYILDIZ’ın “BEN BİR SÜLEYMANCI İDİM, İstanbul-1969” adlı kitabı ile keza, 1950 yılında Süleymancıların Antalya ilinin Alanya ilçesinde yönettikleri kurslarında dört sene kalarak, bunların iç yüzlerini, ülkü ve maksadlarını öğrendikten sonra nefret edip aralarından ayrılan İçel ilinin Erdemli ilçesi Gelinderiz köyü halkından Ali BÜYÜKGÜDÜK’ün, İçel Müftülük Şefi Yaşar SOFUOĞLU tarafından “SÜLEYMANCILIĞIN İÇYÜZÜ” adı altında zaptedilen ifadesi Süleymancılık hakkında çok ilginç gerçekleri yansıtmaktadır.

Bu belgelerde Süleymancılık denen dinî akımın sapık inançları ve Memleketimizde İslâmî birlik ve beraberliği zedeliyen gizli faaliyetleri, kendilerine karşı çıkan gerçek din adamlarına karşı giriştikleri gizli mücadele ve Makyavelce tertipler açıkça belirtilmektedir.

İlişik olarak tedkiklerinize sunulan “SÜLEYMANCILIĞIN İÇ YÜZÜ” adlı risalenin 2’nci sahifesinde yer alan bir cümleyi çok ilginç olması ve bu cereyanın esas maksad ve gayesini yansıtması yönünden, olduğu gibi buraya aktarıyorum.

(Süleymancıların gayesi: Bu bâtıl tarikatlarına birçok kimseleri inandırmak, Kur’ân Kursları vasıtasiyle teşkilâtlanarak ve buna siyasi bir veche vererek Türkiye’deki idari mekanizmaya hâkim olmaktır.)

Bu ifadeden de anlaşılıyor ki, Süleymancılık ön plânda siyâsî gayeler güden bâtıl bir tarikat niteliğinde İslâmiyete ve Vatanımıza zararlı bâtınî bir cereyandır.

7.3.1972

(Not: Kısmen alınmıştır.)

Erdemli ilçesi Gelinderiz köyünden Ali Büyükgüdük Hoca’nın anlattıklarına bakalım:

“‘Süleyman Hilmi Efendi Mehdi Resuldür, bize bağlananlar cennette, bağlanmayanlar cehennemdedir’ derler. Gizli fikir ve tarikatlarını onbeş yaşını bitirmiş kimselere açmazlar. ‘Biz mehdinin askeriyiz.’ derler.

‘Süleymancılık yolunda ne ana, ne baba dinleyeceğiz. Askerlik gibi hocalarımız ne derse onu yapacağız. Futuhat yaptıktan sonra bizden olanlar azad olacak olmayanlar öldürülecektir.

Kur’an Kursuna topladığımız çocuklara biraz Kur’an öğrettikten sonra rabıtayı öğretip bir de vaaz ezberletip kürsüye oturtacağız. Zaten halk cahildir.

Zamanla biz bunların cümlesini Efendi Hazretlerine bağlayacağız. Efendiye râbıta yapmayanların katli farz olmak hasebiyle Türkiye’de iktidar sahibi olmamız muhakkaktır.

Sayımız 70.000 olduğu zaman Efendi hazretlerinin manevi emriyle ellerimizde bir de kılıç, karşımızda kimse duramayacaktır. Vasıta çalışmayacak, silahlar patlamayacak, o zaman rabıtasızların kelleleri vurulacaktır.

Süleymancılığı yaymak ve gayeye ulaşmak için herşey mübahtır. Bugün biz harp halindeyiz. Harpte hile caizdir.

Zahiri görünümde zengin ve halk tarafından sevilen kimseleri elde edeceğiz.

Bizim için en büyük tehlike, devletin İmam Hatip Okulları açmasıdır. Biz hakikatte hiçbir partiye mensub değiliz. Fakat bizi destekleyen partiye ilerlememiz için reyimizi vereceğiz. Böylece tam devleti devirmeye hazır elemanlar yetiştirince derhal parti kurup meclisi elde ederek manevi kılıcın sapını tutacağız.’ diyorlar.”

Görüldüğü gibi bunların İslâm dini ile hiçbir ilgileri yoktur. İslâm dini’nden ayrılarak süleymancılık dinini kurdular. İslâm dini’ni tahrif etmeye ve bu sahte dini yerleştirmeye çalıştılar.

Süleymancılık dininin topluluğu;

Size diyecekler ki: “Biz de namaz kılıyoruz ve tedrisat yapıp çocuk yetiştiriyoruz.”

Onlara deyin ki: Bütün bu işleriniz süleymancılık dinini gizlemek içindir. Zira bunları yapmasaydınız gasp ve soygun da yapamazdınız. Çocukları alet edip dilendiremezdiniz.

Çocukları alet edip hem dilencilik yaptırıyorsunuz menfaatiniz için, aynı zamanda çocuklardan da para alıyorsunuz.

Bu yaptığınız faaliyet Allah için değil, süleymancılık dinini kuvvetlendirmek içindir. Aynı zamanda lüks hayat yaşamak için, cebinizi doldurmak içindir.

İslâm’mış gibi görünerek soygun, gasp ve dilencilik yapıyorsunuz. Saf ve temiz insanların kanını emiyorsunuz.

Bunların hangisi İslâm dini ile bağdaşır? Bütün bu icraatlarınızı İslâm dini yasak etmiştir.

İşte sahtekârlığınızı, sahte hüviyetinizi bu Âyet-i kerime ve Hadis-i şerif’ler ispat eder:

“Şüphesiz sizin bu ümmetiniz bir tek ümmettir. Ben de sizin Rabbinizim. O halde benden korkun.

Amma ne var ki, insanlar din hususunda kendi aralarında parçalara bölündüler, çeşitli kitaplara ayrıldılar. Her bölük, her parti kendi tuttuğu yoldan memnundur, yanında bulunan (din veya kitapla) sevinmektedir.

Şimdi sen onları bir süreye kadar kendi sapıklıkları ile başbaşa bırak!

Kendilerine verdiğimiz servet ve oğullar ile, onların iyiliklerine koştuğumuzu mu zannediyorlar? Hayır, onlar işin farkında değiller.” (Mü’minun: 52-56)

Dininizin ayrı olduğunu, kitabınızın ayrı oduğunu ve tuttuğunuz yoldan memnun olduğunuzu Mü’minun Sûresi 52-56. Âyet-i kerime’sinde görüyoruz, iman ediyoruz. Sizin küfür ehli olduğunuzu bu Âyet-i kerime’lerden öğreniyoruz.

“Fırka fırka olup dinlerini parça parça edenlerle senin hiçbir ilgin yoktur. Onların işi Allah’a kalmıştır. Sonra O, yaptıklarını kendilerine haber verecektir.” (En’am: 159)

Allah-u Teâlâ resmen dinden çıkarıp attığını bu Âyet-i kerime ile bildiriyor.

Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz ümmetliğinden attığına dair:

“Ayrılık yapan bizden değildir.” (Münâvi)

Ezcümle:

Hucurat Sûresi: 10

Mâide Sûresi: 2

Âl-i İmran Sûresi: 103 ve 105

Rum Sûresi: 32

Enfâl Sûresi: 46

Yunus Sûresi: 19

En’am Sûresi: 153 ve 159

Şûrâ Sûresi: 13, 14 ve 15

Zuhruf Sûresi: 65

Enbiyâ Sûresi: 92, 93 ve 94

Küfürde olduğunuzu bunca Âyet-i kerime’leri delil olarak gösteriyor ve önünüze sürüyorum. Oysa bir tek Âyet-i kerime’yi bütün insanlar ve cinler inkâr etse otomatikman hepsi kâfir olur. Bunun için bu Âyet-i kerime’lere inanıp iman eden, sizin sahte hüviyetinizi öğrenip, parlak lâfınıza aldanmaz. Bunun için maskenizi çıkarıyorum. Asıl hüviyetinizle görünün.

Allah-u Teâlâ bu Âyet-i kerime’lerde hakikatı buyuruyor. Ve iman edenlere duyuruyor. Önünüze bunca Âyet-i kerime ve Hadis-i şerif sunduğumuz halde kılınız bile kıpırdamıyor.

Eğer zerre kadar iman sahibi olsaydınız tövbe eder, müslüman olurdunuz. Ve derdiniz:

“Ben müslüman oldum Elhamdülillah. Süleymancılık dinini terk ettim.

Ben Hazret-i Allah’a ve Muhammed Aleyhisselâm’a iman ettim. Paraya iman edenlerden değilim.

Kimsenin malını gasp etmem. Allah-u Teâlâ’nın taksimine râzıyım.

Yâsin-i şerif 21. Âyet-i kerime’si mucibince:

“Sizden hiçbir ücret istemeyenlere tâbi olun, onlar doğru yoldadırlar.” (Yâsin: 21)

Âyet-i kerime’sine iman ettim. Ve dilenciliği terk ettim. Eğri yolda olduğumu anladığım için.”


 

Önceki Sonraki

İçindekiler