Adil-i Mutlak olan Hazret-i Allah’ı mahkemeye verip şikayet eden, Hâlik-ı Azimüşşan’ı mahlûkuna dâvâ eden, Kelâmullah’ın haklarında verdiği hükmü inkâr edip beğenmeyen, Âyet-i kerime’leri numara numara mahkemeye veren kıpkızıl küfre kayan Süleymancılar, fâizi helâl ilân ettikleri gibi, din-i İslâm’ın haklarında verdiği hükme, itiraz ve inkâr ettiler. Hazret-i Allah ve Resul’üne alenen harp ilân ettiler.
“Yok eğer fâizi terketmezseniz, bunun Allah’a ve Peygamber’ine açılmış bir savaş olduğunu bilin.” (Bakara: 279)
Hazret-i Allah’ın haklarında verdiği hükümden o kadar rahatsız oldular ki, Hâlik-ı Azimüşşan’ı mahlûkuna, Adil-i Mutlak olan Hazret-i Allah’ı mahkemeye dahi şikâyet ettiler.
Çünkü onlar, Hazret-i Allah’a ve Resulullah Aleyhisselâm’a iman etmedikleri gibi, Kelâmullah’a da iman etmedikleri için mahkemeye verip şikayet ediyorlar.
“Yaratmak da emretmek de Allah’a mahsustur.” (A’raf: 54)
Hiçbir mahlûkun ve hiçbir topluluğun hükmü yoktur.
Âyet-i kerime’de:
“Ayrılığa düştüğünüz herhangi bir şeyde hüküm vermek Allah’a mahsustur. İşte benim Rabb’im olan Allah budur. Ben ancak O’na güvenirim ve yalnız O’na sığınırım.” buyuruluyor. (Şura: 10)
Bütün insanlar, cinler, hatta melekler dahi Allah-u Teâlâ’nın bir tek Âyet-i kerime’sini inkâr edip karşı çıksalar hepsi kâfir olurlar.
Bunlar ise; Allah-u Teâlâ’ya, Resulullah Aleyhisselâm’a, Kelâmullah’a iman etmedikleri gibi, mahkemeye verip şikâyet ettiklerinden, Âyet-i kerime’leri ve Hadis-i şerif’leri inkâr ettiklerinden, daha büyük küfür ehli ve hatta kıpkızıl küfrünü ilân etmişlerdir.
Kitaplarımızdaki Hazret-i Allah’ın hükümleri karşısında put gibi kesilen bu kızıl küfür ehli, çareyi Hazret-i Allah’ı şikâyet etmekte aramışlardır.
Suç unsuru olarak Kur’an-ı kerim’inde geçen Âyet-i kerime’leri göstermişlerdir.
Kemalpaşa Kurs ve Okul Talebelerine Yardım Derneği adına Başkan Mevlüt Uzun, vekili Av. Fatih Öndin vasıtasıyla Kemalpaşa Cumhuriyet Savcılığı’na Âyet-i kerime’lerin hükümlerini çürütmeye çalışarak suç duyurusunda bulunmuştur. Savcılık ise daha önce İstanbul DGM’nin vermiş olduğu berat kararını gerekçe göstererek tekrar bir kamu davası açmak lüzumu görmemiştir.
Suç unsuru olarak Âyet-i kerime’leri göstererek Hazret-i Allah’ı şikâyet etmeye cüret eden küfür ehlinin Kemalpaşa Cumhuriyet Savcılığı’na verdikleri “İhbar ve şikâyet dilekçesi”nin bazı bölümlerini yayınlıyoruz:
“Yok eğer fâizi terketmezseniz, bunun Allah’a ve Peygamber’ine açılmış bir savaş olduğunu bilin.” (Bakara: 279)
Bu Âyet-i kerime’yi mahkemeye şikâyet etmişlerdir. İşte şikâyet metni:
2- Kitap ve Broşürde Yer Alan Tahrik ve Tahkir ifadeleri:
.......
B- Kitabın arka kapağında: “Yok eğer faizi terketmezseniz bunun Allah’a ve Peygamber’ine açılmış bir savaş olduğunu biliniz.” (Bakara suresi. 279) şeklindeki ayet meali verilmiş ve şöyle devam edilmiştir. “Hz. Allah ve Rasulüne alenen harp ilan eden bu kafirlere hala siz harp ilan etmeyecek misiniz? Kanlarınızı emen bu yılanların başlarını ezmeyecek misiniz?
“Hiç şüphesiz ki, Allah yolunda savaşıp düşmanları öldüren ve öldürülen müminlerin canlarını ve mallarını Allah, cennet kendilerinin olmak karşılığında satın almıştır.” (Tevbe: 111)
Bu Âyet-i kerime’yi de şikâyet etmişlerdir.
C- Aynı isnat ve tahkir ve tahrikler kitabın 26. sahifesinde (“Ey Müslüman! Sana yakışan dinini ve vatanını bu sahtekarlardan.... CANIN PAHASINA DA OLSA KORUMAKTIR ... Ey Kardeş, Bu kafirlerle mücadele ederek nefsini Allah-u Tealaya sat ve şu ayeti kerimedeki müjdeye nail ol. “Şüphesiz ki Allah yolunda savaşıp düşmanını öldüren ve öldürülen müminlerin canlarını ve mallarını Allah cennet kendilerinin olmak karşılığında satın almıştır”.) (Tevbe suresi ayet 111)
.......
En’am sûresi 159, Mü’minun sûresi 52-56, Şura sûresi 14, A’raf sûresi 38-41. Âyet-i kerime’lerini de şikâyet etmişlerdir.
G- Kitabın birçok yerlerinde yukarıda sayılan grupların zikredilen birçok ayeti kerimeleri inkar ettikleri belirtildikten sonra “Süleymancıları Allahü Tealanın dinden çıkardığını, islam dini ile hiçbir ilgileri olmadığını... (s.7) Allahu Teala kulluğundan Rasulullah aleyhisselam da ümmetliğinden çıkarmış oldu. (s.8) Yani Cenabı Hakk Habibi Ekremine de tard etmesi için emir vermiş oluyor. “... Hz. Allah kulluğuna Rasulü Ekrem Efendimiz de ümmetliğine kabul etmiyor nasıl daireye İslamda olabilirler. (s 89) “Allahü teala onları kulluğundan tard etmiş Habibi ekremine de tard etmesi için emir buyurmuş (s.107) “Sizin elinizde Hz. Kuran var iken onlarla savaş yapabilirsiniz. Ta ki iman edip bu ayeti kerimelere boyun eğinceye kadar savaşınızı yürütün.” (s.125) denilmektedir.
.......
2- HUKUKİ VASIFLANDIRMA VE TİPE UYGUNLUK DEĞERLENDİRMESİ
Bu ilmi açıklamalarla tesbit edilen madde kapsamları ve verilerin ışığında yukarıya pasajlarını aktardığımız fiillerden hangilerinin, hangi suçları teşkil ettiğini belirleyebiliriz.
Şöyle ki:
A- Kitapta varsayılan “Süleymancılığın” ve kişilerin haklarında söylenen
a- İslam dininden sapmak küfre düşmek suretiyle yeni bir “din ve sapık inançlar” ihdas etmiş oldukları,
b- “Allaha ve Rasulü’ne harp ilan etmiş..” mealindeki ayetlere inanmadıkları varsayılan “Bu kafirlere karşı müslüman halkımızın savaş açmasını” onların “Ta ki iman edip bu ayeti kerimelere boyun eğinceye kadar savaşın yürütülmesi”nin istenmesi
c- “Ey müslüman! sana yakışan can pahasına da olsa dinini ve vatanını bu sahtekarlardan korumaktır. Bu kafirlerle mücadele ederek nefsini Allah-u Teala’ya sat... “düşmanını Allah yolunda öldüren ve öldürülen...” şeklindeki öldürmeye ve ölmeye kadar varacak tahrikler.
.......
Zira bu olayda sanıklar kitapta ve broşürde tahkir, tezyif ve tahrik edici bütün sözlerine ve fiilerine mesnet olarak; -sanki Ayeti kerimeler bugün var sayılan süleymancılar ve diğer gruplar için nazil olmuşlar gibi- Kuranı kerim ayetlerini göstermekte ve müslüman halkımızın din ve iman his ve heyacanlarını azim ve ısrarla derinden harekete geçirmeye çalışmaktadır...
(Mahkemeye şikayet ettikleri Âyet-i kerime ve Hadis-i şerif'ler için "Süleymancıların İçyüzü" isimli kitabımızın yedinci baskısının aşağıda belirtilen sayfalarına bakabilirsiniz:
81, 82. sayfadaki En'am: 159. Âyet-i kerime ve Hadis-i şerif; 82. sayfadaki Mü'minun: 52-56. Âyet-i kerime'ler; 180, 181. sayfadaki Âyet-i kerime ve Hadis-i şerif'ler; 202. sayfadaki En'am: 159. Âyet-i kerime; 224. sayfadaki A'raf: 38-41. Âyet-i kerime'ler; 98. sayfadaki Bakara: 279. Âyet-i kerime; 106. sayfa, Tevbe: 111. Âyet-i kerime)
Hazret-i Allah’ı şikâyet eden, küfrünü ilân edenlere biz “Bunlar küfre kaymıştır.” derdik de siz inanmazdınız.
Kitapların tanıtımı ve satışını yapmak için gönüllü olarak çeşitli illerde esnafı dolaşan arkadaşlarımıza Kütahya’da Süleymancı olan ve bunların etkisinde kalan bir grup esnaf engel olmaya çalışmıştır.
Kitapların satışını engelleyemeyen bu esnaftan bir kısmı darba varan hadiselere yeltenmişler ve emniyet birimlerine haber vererek arkadaşlarımızı suçlu duruma düşürmeye çalışmışlardır. Olay daha sonra bu kimseler tarafından adli makamlara intikal ettirilmiş, arkadaşlarımız da gözlem altına alınmıştır.
Süleymancı tanıkların yalan ve yanlış ifadelerinden sonra Kütahya C. Savcılığı, arkadaşlarımız ve şahıslarında “Süleymancıların İçyüzü” adlı kitabımız hakkında TCK’nun 312/2. maddesine istinaden kamu davası açılması için dosyayı KONYA Devlet Güvenlik Mahkemesi’ne intikal ettirmiştir.
Mahkemece yapılan gıyabî dâvâ sonucu “4. baskısı çıkarıldığı halde hakkında adli mercilerce herhangi bir toplatma ve yasaklama kararı verilmeyen ve Türkiye’nin her yerindeki kitapçılarda rahatlıkla satılabilen ve davaya konu olan “Süleymancıların İçyüzü” isimli kitabın sanıklar tarafından da satışının yapılmak istenmesinde ve kitap içeriğine uygun olarak, kitabın tanıtılması eyleminde sanıklara izafe edilebilecek hiçbir suç olmayacağı açıktır.” denilerek arkadaşlarımızın beraatine karar verilmiştir. Bu konudaki belgeler aşağıdadır:
H Ü K Ü M :
Yukarıda etraflıca izah edildiği üzere;
Sanıklar Mustafa Avcı, Ali Erdoğan Şahin, Osman Kocaman, Zülkari Sert, İbrahim Mutlu, Metin Serbest, Kadir Taşkıran ve İbrahim Çetin’in unsurları itibarı ile oluşmayan TCK.nun 312/2. maddesine muhalefet suçundan ayrı ayrı BERAETLERİNE;
Savcılık emanetinin 1993/14 sırasında kayıtlı yazarı Ömer Öngüt’e ait olan 17 adet çeşitli dini kitapların sanık Metin Serbest’e iadesine;
Yargıtay yolu açık olmak üzere talebe uygun olarak ve oybirliğiyle verilen karar sanıkların yokluklarında, iddia makamında Hâkim Yb. Muzaffer İntepe hazır olduğu halde açıkca okundu. 13.4.1994
Konya Devlet Güvenlik Mahkemesi “Süleymancıların İçyüzü” adlı kitabımızın “İçeriğini tartışmak ve kitabın suç teşkil edip etmediğini araştırmak” hususlarını ise Neşriyat’ın merkezi Adapazarı, şubesinin İstanbul olması sebebiyle İstanbul DGM Cumhuriyet Savcılığı’na havale etmiştir.
İstanbul 4 Nolu Devlet Güvenlik Mahkemesi de 13.4.1994 tarihinde kitap ve yazarı hakkında beraat kararı vermiştir. Bu konudaki karar metni aşağıdadır:
H Ü K Ü M :
Her ne kadar sanık hakkında müsnet suçtan kamu davası açılmışsa da gerek sanığın savunmaları kitabın bütün itibarıyla değerlendirilmesi ve tüm dosya kapsamına göre esasen unsurlar oluşmadığından sanık ÖMER ÖNGÜT’ün müsnet sınıf farklılığı gözeterek halkı suç işlemeye açıkça tahrik suçundan BERAATİNE,
Mahkeme masraflarının Devlet ünitesine bırakılmasına,
Sanığın yokluğunda C. Savcısı Muzaffer Yalçın’ın huzuru ile talebe uygun olarak yargıtay yolu açık olmak üzere üye hakim Yılmaz Güner’in muhalefeti ile ve oy çokluğu ile verilen karar usulen ve alalen okundu. 13.4.1994
Mahkemenin aldığı Beraat kararına karşı süleymancıların temyiz isteğini reddeden Yargıtay ilamı da aşağıdadır:
Süleymancıların açtığı bir dâvâda mahkemeye verilen savunma yazısı aşağıya alınmıştır:
BORNOVA 2. ASLİYE CEZA
MAHKEMESİNE
Sunulmak Üzere
ADAPAZARI ASLİYE CEZA MAHKEMESİNE
Dosya No: 1994/663
26.9.1994
KONU: Yazılı Savunmamızın Sunulmasıdır.
Dinleri Süleymancılık, İmanları para, Has huyları gasp, Meslekleri de dilencilik olan Süleymancıların İçyüzü isimli kitap tarafımdan yazılarak Hakikat Neşriyat tarafından kanuni şartları yerine getirilerek neşredilmiştir.
Bu kitabın 30,31,32. sahifelerinde bahsedilen Bornova Kur’an Kursu binasının Süleymancılar tarafından gasbedilmesi olayında müşteki vakfın adı geçmemektedir ve esasen bu vakfın arkasında Süleymancıların olduğu tarafımızdan bilinmemektedir.
Şahitlerle ispat edeceğimiz gibi, halktan toplanan paralarla yapılan Bornova Kur’an Kursu binası, kendilerini Süleymancı olarak tanıtan kimseler tarafından çeşitli aldatıcı yollar kullanılarak icra marifetiyle boşaltılmış ve içinde Kur’an okuyan çocuklar ve diyanetin resmi kursu, bir cuma günü cuma vaktinde eşyaları ile birlikte sokağa atılmışlardır.
Bir müslüman, Kur’an-ı Kerim okuyan, ezberleyen çocukları nasıl barındığı binalardan sokağa atabilir, hem de bunu İslâm dini adına nasıl yapabilir? Bunu yapabilen kimseye müslüman denebilir mi?
Şimdi kitaba alınan Âyet-i kerime ve Hadis-i şerif’lere kısaca bir göz atalım:
“Fırka fırka olup dinlerini parça parça edenlerle senin hiçbir ilgin yoktur. Onların işi Allah’a kalmıştır. Sonra O, yaptıklarını kendilerine haber verecektir.” (En’am: 159)
“Şüphesiz sizin bu ümmetiniz bir tek ümmettir. Ben de sizin Rabbinizim, o halde benden korkun.
Amma ne var ki insanlar din hususunda kendi aralarında parçalara bölündüler, çeşitli kitaplara ayrıldılar. Her bölük, her parti kendi tuttuğu yoldan memnundur, yanında bulunan (din veya kitapla) sevinmektedir.
Şimdi sen onları bir süreye kadar kendi sapıklıkları ile başbaşa bırak.
Kendilerine verdiğimiz servet ve oğullar ile onların iyiliklerine koştuğumuzu mu zannediyorlar? Hayır, onlar işin farkında değiller.” (Mü’minun: 52-56)
Süleymancıların ve bütün bölücülerin İslâm ile ilgilerinin olmadığını bu Âyet-i kerime’ler göstermektedir.
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif’lerinde: “Ayrılık yapan bizden değildir.” (Münavi) buyurarak ayrılık yapanları ümmetliğe kabul etmiyor.
Diğer bir Hadis-i şerif’lerinde:
“Ümmetim benden sonra yetmişüç fırkaya ayrılacak, bir fırka müstesna diğerleri hep ateştedir.
-Onlar kimlerdir yâ Resulellah?
Benim ve ashabımın yolu üzerinde olanlardır.” buyurulmaktadır. (Ebu Dâvud)
Süleymancıların İçyüzü adlı kitabımızın 128 ve 129. sahifelerinde aynen şu beyanlarımız yazılıdır.
“İslâmmış gibi gözüküyorsunuz ve fakat din-i İslâm’a hainlik yapıyorsunuz. Ya bu Allah-u Teâlâ’nın Âyet-i kerime’lerine bir bir cevap vereceksiniz, veya Allah-u Teâlâ’nın hakkınızda verdiği hükmü kabul edeceksiniz.”
“Ya bu Âyet-i kerime’lere iman edeceksiniz, müslüman olacaksınız. Ya da küfrünüzü ilân edeceksiniz.”
“Bu kitaptaki Âyet-i kerime’ler sizin kâfir olduğunuzu ispat ediyor. Kâfir değiliz derseniz, kâfir olmadığınıza dair delil istiyoruz.”
Bizim bu beyanlarımıza karşılık Süleymancılar ne yaptılar?
Hiçbir bölücü Süleymancı bu açık ferman-ı ilâhiyeyi nazar-ı itibara almadı. Bu Âyet-i kerime’ler bütün bölücülerin içyüzünü ortaya çıkarıyor diye, Devlet Güvenlik Mahkemelerine şikâyet ettiler. Kemalpaşa Cumhuriyet Savcılığı’na verdikleri şikâyet dilekçesinde Âyet-i kerime’lerin hükümlerini çürütmeye çalışarak suç duyurusunda bulundular. Suç unsuru olarak Âyet-i kerime’leri gösterdiler. Bu şekilde Hazret-i Allah’ı kullarına şikayet etmekle, kitabın 5. baskısında geçen “Hazret-i Allah’ı şikayet eden kızıl kâfirler.” sözünü hak ettiler.
Hazret-i Allah’ı şikâyet etmeleri kâfir olduklarına dair en güzel bir delil değil midir? Hiç müslüman olan Yaratan’ını kullarına şikayet edebilir mi?
Bu sapıklara Allah-u Teâlâ buyuruyor ve iman edenlere duyuruyor:
“İnsan, bizim kendisini kerih bir nutfeden yarattığımızı görmez mi ki şimdi o apaçık bir hasım kesilmektedir.” (Yasin: 77)
“Kahrolası insan! Ne kadar da nankör. Onu yaratan hangi şeyden yarattı? Onu nutfeden yaratıp merhalelerden geçirerek şekil verdi. Sonra ona tutacağı yolu kolaylaştırdı. Sonra da onu öldürür ve kabre koyar. Daha sonra dilediği zaman onu tekrar diriltir.” (Abese: 17-22)
Talimatla ifademizin alınması sırasında müşteki vakfı temsil ettiğini söyleyen İstanbul Barosundan avukatları Tahsin Erdinç “Kitapta yazılı ve doğrudan doğruya müvekkilimi hedef alan Ayet-i kerime ve Hadis-i şerif’lerin 1400 sene önce Peygamber Efendimiz’e nazil olduğu şekil ve zamanındaki manalarını tereddütsüz kabul ediyorum ancak Ayet-i kerime ve Hadis-i şerif’lerin müvekkilim vakfı tekfir eder gibi sunulmuş olmasını kabul etmiyorum.” demiştir. Bu sözü kıyamete kadar bâki ve her devrin insanını kucaklayan Kur’an-ı kerim’e karşı küfür değil midir?
Âyet-i kerime ve Hadis-i şerif’ler 1400 sene önce gelmiş ve fakat hükümlerinin kıyamete kadar baki olduğunu yine Âyet-i kerime ve Hadis-i şerif’lerden anlıyoruz. Bu hükümleri Süleymancılar değil hiçbir fert değiştiremez. Ya tevbe edip pişman olacaklar, ya da küfürlerini ilân etmiş olacaklardır.
On yıldan beri ekte takdim ettiğimiz “İlahi Görüş Birliği’ne Davet” isimli kitabımız ile, her zaman ve her fırsatta Süleymancıları ve bütün bölücüleri din-i İslâm’a toplamak için Âyet-i kerime’ler ve Hadis-i şerif’ler ile davet ettiğimiz ve birleşmeyenler hakkında büyük cezalar olduğunu bildirdiğimiz halde, pişman olup tevbe etmeleri bir yana Hazret-i Allah’ı ve Hazret-i Kur’an’ı hedef alarak küfürlerini ilân etmektedirler. Oysa “Yaratmak da emretmek de Hazret-i Allah’a mahsustur.” (A’raf: 54)
Hazret-i Kur’an değil Süleymancıları, kıyamete kadar gelecek bütün bölücüleri açık açık beyan eder. Her zaman diyoruz, ya bu Âyet-i kerime’lere cevap verin veyahut kâfir olduğunuzu kabul edin. Bizim hedefimiz şu veya bu vakıf değil, yalnızca kendilerine Süleymancılık ismini takan ve saf müslümanları aldatanlardır. Her şehirde ve her köyde gasbettikleri bir çok binalar var. Yalnız Adapazarı’nda 3 cami gaspettiler. Bir çok yurtları var. Kitabın 134-138. sahifelerinde örnekleri yazılıdır. Gasbedilen binalar vakıflarına maledilmiyor. Şahıslara tapulanıyor. Kendi beyanlarına göre yıllık 1.5 trilyon gelirleri var. Villaları, pansiyonları var. Bunlar nereden elde edilmiştir? Meşru yollardan elde ettiklerini ne ile ispat ederler? Ya gasptır, ya da dilenmek sureti ile elde edilmiştir.
Süleymancıların İslâm ile ilgilerinin olmadığını kitapta yazılı Âyet-i kerime’ler göstermekte ve bu Âyet-i kerime’ler bütün bölücüler ile birlikte Süleymancılara da hitap etmektedir.
Görüldüğü gibi bütün beyanlarımız hep âyettir, hadistir. Her zaman ifade ettiğimiz gibi ancak Kelâmullah’a iman edenlerdenim. Herhangi bir cevapta ancak âyet ve hadisi muteber tutarım. Zira Süleymancıların dinini ve kitabını inkâr edenlerdenim.
Saygılarımla
Ömer Öngüt
Eki: İlâhi Görüş Birliğine Dâvet
(Altıncı baskı. İstanbul 1994)
Bu Mahkemenin Beraat Kararı da aşağıdadır.
Hazret-i Allah’ı, Resulullah Aleyhisselâm’ı ve Kelâmullah’ı mahkemelere veren süleymancılar, Adapazarı’nda açmış oldukları dâvâyı da kaybetmişlerdir.
Birçok mahkemeden beraat edilmiş olup, son mahkeme, Yargıtay kararını arz ediyoruz:
Kitaplarımızın ilk çıktığı andan itibaren, her baskısında, İstanbul Cumhuriyet savcılığına, Emniyet Müdürlüğü Basın Bürosuna ve diğer mercilere gönderilmiştir. Alındığına dair olan bu belgeyi de yayınlıyoruz: