Küfürde olduklarını anlamanız için kâfi olan Âyet-i kerimeler:
Allah-u Teâlâ:
“Birbirine hasım iki zümre.” (Hacc: 19)
Âyet-i kerime’si ile inananlarla inanmayanları ayırmıştır. Hâl böyle olunca bir müminin kâfirleri ve münafıkları dost edinmesi yasaklanmıştır.
Allah-u Teâlâ böyle buyuruyor. Bu Âyet-i kerime’yi inkâr ediyor. Bütün müslümanları küfrü hoş görmeye çağırıyor. Çünkü ona göre her Âyet-i kerime teferruattan ibaret.
Aslında bu Âyet-i kerime mü’min ile kâfiri, imanla küfrü ayırması bakımından kâfidir.
Biz halkın zannına göre hareket edenlerden değiliz. İlâhî hükme bakarız ve ona dayanarak iş ve icraat yaparız.
Diğer bir Âyet-i kerime’de şöyle buyuruluyor:
“Müminler, müminleri bırakıp kâfirleri dost edinmesinler. Kim bunu yaparsa, Allah ile hiç bir dostluğu kalmaz.” (Âl-i imran: 28)
Bu Âyet-i kerime dahi kâfidir. Bu Âyet-i kerime onların işini bitirir. Bu Âyet-i kerime hakkında ise Elmalılı Hamdi Yazır Efendi, tefsirinde şöyle söylemektedir:
“Müminler iman hasletine küfür hasletini karıştıracak, müminlere şimdiki zamanda veya gelecekte zararı dokunacak, İslâm’a zarar verecek ve ters düşecek bir surette kâfirlerle dostluk ilişkilerine girmesin.”
Bir diğer Âyet-i kerime’de ise:
“Eğer onlara uyarsanız siz de müşrik olursunuz.” buyuruluyor. (En’am: 121)
Burada da apaşikâr görülüyor ki onlara meyledenlerin onlardan olduğunu Allah-u Teâlâ buyuruyor ve iman edenlere duyuruyor.
Küfürde olduklarını anlamanız için bu Âyet-i kerime dahi kâfidir. Bu Âyet-i kerime dahi onların işini bitirir.
•
Amellerin en üstünü Allah için sevmek, Allah için buğzetmek değil midir?
“Eğer onlar Allah’a, Peygamber’e ve ona indirilen Kur’an’a inanmış olsalardı, onları dost edinmezlerdi. Fakat onların çoğu yoldan çıkmışlardır.” (Mâide: 81)
Onlar küfür ve nifaklarını devam ettiren kimselerdir.
Bu Âyet-i kerime dahi onları tanımanız için kâfi değil midir?
“Kim Allah’ı, Peygamber’ini ve inananları dost edinirse bilsin ki, Allah’tan yana olanlar şüphesiz üstün gelirler.” (Mâide: 56)
Diğerlerinin üstünlüğü görünüştedir veya geçicidir.
Bu Âyet-i kerime dahi kâfi değil midir?
“Onlardan bir çoğunun, kâfirleri dost edindiklerini görürsün.
Nefislerinin kendi önlerine sürdüğü şey ne kötüdür! Allah onlara gazap etmiştir ve azapta ebedi kalıcıdırlar.” (Mâide: 80)
Bu Âyet-i kerime dahi onları tanımanız için yeterlidir. Bu Âyet-i kerime onların işini bitirir.
Küfür içinde olduklarını anlamanız için aslında bir tanesi kâfi idi. Fakat size bunları ayrı ayrı hatırlatıyoruz.
İşte bu Âyet-i kerime’lere bakarak hüküm veriyoruz. Çünkü yaratmak da emretmek de ancak Hazret-i Allah’a mahsustur.
•
Bütün bu sözlerimiz, bilmeyerek dalâlet çukuruna düşürülür endişesi ile açık olarak söylenmiştir. Yoksa dalâlet ehlini ikna için değildir. Zira onlar Allah ve Resul’ünün emrini dinlemeyip hiçe sayıyorlar, bizi mi dinleyecekler?
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde:
“Müminler o kimselerdir ki, Allah anıldığı zaman kalpleri titrer, kendilerine Allah’ın âyetleri okunduğu zaman onların imanlarını artırır ve yalnız Rabb’lerine tevekkül ederler.” buyuruyor. (Enfâl: 2)
Bunların kalpleri titremek şöyle dursun, kılları kıpırdamıyor. Ruhları öldüğü için. Artık onlar duymazlar.
Hazret-i Allah Âyet-i kerime’sinde:
“Faydalı olacaksa öğüt ver. Allah’tan korkan öğüt alacak, bedbaht olan ise ondan kaçınacaktır.” buyuruyor. (A’lâ: 9-10-11)
Din nasihatla kâim olduğu için, az bile olsa muhakkak ki faydası olur.
Nitekim diğer bir Âyet-i kerime’de:
“Öğüt ver, hatırlat. Çünkü öğüt ve nasihat müminlere fayda verir.” (Zâriyat: 55)
İman etmiş olanların unutmamasına, gaflete düşmemesine, imanlarının kemâlleşmesine, kalplerinin itminan olmasına, bilmediklerinin öğrenilmesine sebep olur.
Bu Âyet-i kerimeler bunların durumunu açıkça beyan buyuruyor.
•
Bunların müslüman olup olmadığını bilmeniz için Hazret-i Allah’a ve Kelâmullah’a iman edip inanan için aslında bir tek Âyet-i kerime kâfidir. Sizin önünüze bunca ilâhi emir ve hükümleri sermekteki gayemiz, bunlara kaçacağı ve yalan uyduracağı yer bırakmamaktır. Artık huzur-u kalb ile rahatça kararınızı verdiniz değil mi?
Zira bütün iğrenç sahne önünüze serildi. Şeref, izzet, azamet Hazret-i Allah’a mahsustur. O’nun gönderdiği Peygamberler’ine, indirdiği Kitab’ına ve içindeki hükümlerine gerçekten iman edip, taat ve takvâsı ile imanını kemalleştirmeye gayret edenlere mahsustur.
Âyet-i kerime’de:
“Ey inananlar! Müminleri bırakıp da kâfirleri dost edinmeyin! Allah’ın aleyhinize apaçık bir ferman vermesini mi istersiniz?” buyuruluyor. (Nisâ: 144)
Allah-u Teâlâ müminlere, dost ve düşmanlarını ayırdetmesini muhakkak emrediyor.
Bu Âyetler doğru ise -ki doğru olduğunda hiç bir şüphe yoktur- kabul etmeleri lâzımdır.
Âyet-i kerime’de;
“Fitneden eser kalmayıp ve din de tamamen Allah’ın oluncaya kadar onlarla savaşın. Eğer vazgeçerlerse şüphesiz ki Allah onların yaptıklarını görendir.” diye emredilmektedir. (Enfâl: 39)
Allah-u Teâlâ’nın kullarını kişilere mahkûm tutan bâtıl dinler, Hak din karşısında yıkılıp yokolup gitsin, Hak hâkim olsun, fitne kalksın.
Mümin kardeşlerime hürmet, saygı ve sevgiden başka hiç bir sözümüz yoktur.
Sözümüz sadece İslâm birliğini ve güzel vatanımızı bölmek isteyen bölücülerle, hakikatı aslından çıkarıp dalâlet yollarına saptırmak isteyenleredir.
Bu hareketim bu Âyet-i kerime’ye göredir. Bir diğer Âyet-i kerime’de ise Allah-u Teâlâ cihadı emretmektedir:
“Ey Peygamber! Kâfirlerle ve münafıklarla cihad et! Onlara karşı sert davran. Onların varacağı yer cehennemdir. O gidilecek yer ne kötüdür!” (Tahrim: 9)
Benim bu tutumlarım bu Âyet-i kerime’lere göredir. Hareketim zanna dayanmıyor. Bunun için de bize cevap vermeye kalkışan bir kimse, ancak koyduğum Âyet-i kerime’lere cevap vermek mecburiyetindedir.
Şu Âyet-i kerimeler de onların içyüzünü tarif eder:
“Hayır! Zulmedenler körü körüne heveslerine uymuşlardır. Allah’ın saptırdığı kimseleri kim doğru yola eriştirebilir? Onların yardımcıları da yoktur.” (Rum: 29)
Hevâ ve heveslerinin ardından koştuklarından dolayı şirke saptılar.
“Hakk’a yönelerek kendini Allah’ın insanlara yaratılıştan verdiği dine ver. Zira Allah’ın yaratışında değişme yoktur. Bu, dimdik ayakta duran bir dindir. Fakat insanların çoğu bilmezler.” (Rum: 30)
Bâtıl yollara, bâtıl dinlere uyar dururlar.
Allah-u Teâlâ kâfirlerle münafıkları aynı seviyede tutmakta ve onlarla nasıl mücadele edilmesi gerektiğini emir buyurmaktadır:
“Ey Peygamber! Kâfirlerle ve münâfıklarla cihad et, onlara karşı sert davran. Onların varacağı yer cehennemdir. O gidilecek yer ne kötüdür.” (Tevbe: 73)
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde:
“İşte bu benim dosdoğru yolumdur. Siz ona uyun. Başkaca yollara gidip de onlar sizi Allah’ın yolundan ayırmasın.” buyuruyor. (En’am: 153)
Ona sımsıkı sarılın, o başkaca yollar sizi parçalar ve doğru yoldan uzaklaştırır.
Fethullah Gülen Allah-u Teâlâ’nın İslâm ile küfür arasındaki berzahını kaldırdı. Küfrü hoş gören narcıları küfrün içine koydu.
“Bu hükümler Allah’ın hudutlarıdır. Kim Allah’ın hudutlarını aşarsa kendine yazık etmiş olur.” (Talâk: 1)