Küfrü hoş gören narcılar Allah-u Teâlâ’nın koyduğu hudutları inkâr edip kaldırdılar. Kendilerine tâbi olanların hepsini küfür içine daldırdılar. Hepsi küfre düştüler.
Allah-u Teâlâ Mâide sûre-i şerif’inin 51. Âyet-i kerime’sinde:
“Onlarla dost olan onlardandır.”
Beyan-ı ilâhî’sini ferman buyurmuştur.
Allah-u Teâlâ yahudi ve hıristiyanlarla dost olmayı, onlarla aynı safta bulunmayı, onlarla müminler gibi haşır-neşir olmayı yasaklamış, onlara gösterilecek bir dostluğun kötü neticesini Âyet-i kerime’sinde ihtar buyurmuştur:
“Ey inananlar! Yahudi ve hıristiyanları dost edinmeyin!” (Mâide: 51)
Bu ilâhî hitab, İslâmiyet’in ilk yıllarından itibaren kıyamete kadar gelip geçecek olan bütün müslümanlaradır.
Onlar İslâm’ın ve müslümanların düşmanıdırlar, müslümanların başına daima bir gaile çıkarmaktan ve kötülük etmekten başka bir şey düşünmezler. Dinini terkedip kendilerine tâbi olmadıkça, hiç bir müslümandan memnun olmazlar.
Müslümanlarla savaşmak hususunda tarih boyunca daima dinsizlerden yana olmuşlardır. İki yüz yıl boyunca haçlı seferleriyle İslâm beldelerine saldıranlar onlardır.
İslâm’a ve müslümanlara karşı küfrün tek millet olduğuna delil:
“Onlar birbirinin dostudurlar.” (Mâide: 51)
Onlar hiç bir yerde, hiç bir tarihte müslümanlara dost olmamışlardır. Müslümanlarla savaşmakta her zaman için birbirine dost olmuşlardır. İnkâr ve sapıklıkta birleştikleri için, müslümanlara karşı bir el gibidirler.
“Sizden kim onları dost edinirse, o onlardandır.” (Mâide: 51)
Onlara benzemiş, onlardan bir kimse gibi olmuştur. Onların hükmü ne ise, onların da hükmü o olur. O artık İslâm’a değil, onlara ve isteklerine hizmet eder. Netice itibariyle onlardan sayılır, ahirette onlarla beraber haşrolur. Onlardan olandan başkası onlarla dost olmaz.
İşte bu Âyet-i kerime onlara kâfidir. Bu Âyet-i kerime bu hareketleri reddediyor ve “Kim ki kâfirlere uyarsa o onlardandır” buyuruyor. Emr-i ilâhi böyle olduğu halde bu küfrü hoş gören narcılar bu hoşgörüyü narcılık dini’ne göre mi yoksa İslâm dini namına mı yapıyor?
Bu sert ve şiddetli hüküm, müslümanların onlardan uzak durmalarını ve sakınmalarını ihtar içindir.
“Şüphesiz ki Allah, zâlimler güruhunu hidayete erdirmez.” (Mâide: 51)
İradelerini dalâlete sarfettikleri için, hidayete müstehak değildirler.
Bu halleriyle İslâm’ın izzetini ayaklar altına almış, hem Allah-u Teâlâ’nın dini’ne, hem kendilerine, hem de müslümanlara zulmetmiş oldular.
İmanın alâmetlerinden birisi de hiç şüphesiz ki Allah-u Teâlâ’nın düşmanlarından nefret duymaktır.