Küfrü Hoş Gören Narcılar'ın İçyüzü

Cep Kitapları

Küfrü Hoş Gören Narcılar'ın İçyüzü

Kâfir ve Münafıklara Karşı Alınması Gereken Tavır


Allah-u Teâlâ kâfir ve münâfıklara olan tavrı açık bir şekilde beyan ediyor.

“Ey iman edenler! Benim de düşmanım, sizin de düşmanınız olanları dost edinmeyin.” (Mümtehine: 1)

Çünkü imanın alâmetlerinden birisi de, Allah düşmanlarına karşı dostluk ve sevgi göstermek değil, onlardan nefret etmektir.

Kendilerine düşmanlık yapılmak ve onlarla savaşmak meşru kılınmıştır.

“Onlar size gelen gerçeği inkâr etmişken, onlara sevgi gösteriyorsunuz.” (Mümtehine: 1)

Onlar Allah-u Teâlâ’yı da, O’nun Peygamber’ini de ve o Peygamber’e indirilen kitabı da inkâr ederek küfür içinde yaşamaktadırlar.

Onlar size karşı en çetin düşmanlığı yaptıkları halde onlara sevgi ve muhabbet gösteriyor ve dost oluyorsunuz.

“Oysa onlar Rabb’iniz olan Allah’a inandığınızdan dolayı Peygamber’i ve sizi yurdunuzdan çıkarıyorlar.” (Mümtehine: 1)

Onlar küfürleriyle ne Allah-u Teâlâ’nın ne de kullarının haklarını tanımıyor, onlardan tiksindiklerinden dolayı aralarından çıkarıyorlardı. Böylece inananları Mekke’den Medine’ye hicret etmeye mecbur ettiler.

“Eğer sizler benim yolumda savaşmak ve hoşnudluğumu kazanmak için çıkmışsanız, onlara nasıl sevgi gösterirsiniz?” (Mümtehine: 1)

Şayet sizler benim sizden râzı olmamın yollarını arayarak, benim yolumda cihad eden kimseler olarak çıktı iseniz, onları asla dost edinmeyiniz. Üstelik onlar sizleri, size olan kin ve nefretlerinden, dininize karşı olan öfkeden dolayı yurtlarınızdan çıkartmış, mallarınızdan mülklerinizden etmişlerdi.

“Ben sizin gizlediğinizi de açığa vurduğunuzu da bilirim.” (Mümtehine: 1)

Ben gizlilikleri, kalplerde olanları, açığa çıkarılanları bildiğim halde, sizin gizlediklerinize Resul’ümü muttali kıldığım halde sizler böyle mi yapıyorsunuz?

“İçinizden kim bunu yaparsa doğru yoldan sapmış olur.” (Mümtehine: 1)

İnanmış olarak Allah yolunda giderken, şeytan yoluna sapmış, böylece cezayı hak etmiş ve kendisini felâkete atmış olur.

Bundan sonra Allah-u Teâlâ müslümanlara karşı kâfirlerin kalplerinde bulunan şiddetli düşmanlığı onlara haber vermek üzere şöyle buyurdu:

“Şayet onlar sizi ele geçirirlerse, size düşman kesilirler.” (Mümtehine: 2)

Size karşı üstünlük sağlarlar da sizi hakimiyetleri altına alırlarsa, sizin onlara yaptığınız gibi dostluk etmezler, katıksız bir şekilde size düşmanca davranırlar. Kalplerinde size karşı olan o şiddetli düşmanlığı açığa vururlar.

“Size ellerini ve dillerini kötülükle uzatırlar.” (Mümtehine: 2)

Esir almak, işkence yapmak ve öldürmek suretiyle size elleriyle; sövmek saymak, hakaret etmek suretiyle de dilleriyle kötülükler yaparlar. Size eziyet verecek hiç bir işi yapmaktan geri kalmazlar.

“Zaten kâfir olmanızı istemektedirler.” (Mümtehine: 2)

Düşman için en önemli şey, düşmanının en değerli olan şeyine saldırmaktır.

Ebedi hayatın anahtarı olan iman nimetini kaybetmek kadar büyük musibet tasavvur edilemez. Kâfirlere mahkûm olanların ise, eninde sonunda musibete düşme tehlikesi her zaman için mevcuttur.

Durum böyle olduğuna göre bu gibi kimselere sevgi ve dostluk göstermek büyük bir hatadır.

Hâtıb -radiyallahu anh- in dediği gibi, içlerinde bulunan bazı akraba ve çocukları sebebiyle o düşmanlara sır verenlere gelince, bu husus şöyle ifade edilmektedir:

“Kıyamet günü yakınlarınız ve çocuklarınız size fayda vermezler.” (Mümtehine: 3)

Onları korumak kastı ile düşmanlarına yakınlaştığınız akrabalarınızın ve çocuklarınızın size faydası olmayacaktır. Onlar sizi yaptığınız günahın cezasından kurtaramazlar.

“O gün Allah onlarla aranızı ayırır.” (Mümtehine: 3)

Orada birbirinizden uzak düşmüş olacaksınız.

“Allah yaptıklarınızı görendir.” (Mümtehine: 3)

Ona göre mükâfât veya ceza verir, yoksa akrabalarınıza veya çocuklarınıza göre değil.

Artık bunu düşünerek kâfirlere temayülden ictinab ediniz.

Allah-u Teâlâ’nın bu beyanını görmüyor mu? Hazret-i Allah “Onlara nasıl sevgi gösterirsiniz?” buyuruyor.

Allah-u Teâlâ bir Âyet-i kerime’sinde şöyle buyuruyor:

“Allah’a ve ahiret gününe inanan bir milletin; babaları, oğulları, kardeşleri veya akrabaları da olsa, Allah’a ve Peygamber’ine muhalefet eden kimselere sevgi beslediklerini göremezsin.” (Mücâdele: 22)

Bu gibi kimselere sevgi göstermek, Allah’a ve ahirete imanın gerekleriyle taban tabana zıddır. Zira onlarla dostluk kurmak, küfre sevgi göstermektir. Küfre muhabbet ise iman ile bir arada bulunmaz.

Gerçek iman budur. Bu İslâm dini’ne göredir.

“Ey iman edenler! Küfrü imana tercih ediyorlarsa, babalarınızı ve kardeşlerinizi dost edinmeyin.

Sizden kim onları dost edinirse, işte onlar zâlimlerdir.” (Tevbe: 23)

İslâm bu imanı gerektirir. Bu Âyet-i kerime’ler kimlerin dost ve kardeş olacağını anlatıyor. O ise kendi dinine göre hareket ediyor. Kendi zan hükümlerini ortaya koyuyor.

Söylediği sözler, verdiği beyanatlar ve icraatlar hep İslâm’a terstir. Âyet-i kerime’lere ve Hadis-i şerif’lere tezattır.

Allah-u Teâlâ Kelâm-ı kadim’inde münafıklar hakkında bir çok beyanlarda bulunmuş, müminlere onlardan sakınmalarını emir buyurmuş ve onların iç yüzlerini beşeriyete ilân etmiştir:

“Ne onlarla olurlar, ne de bunlarla olurlar. İkisinin arasında bocalayıp dururlar.” (Nisâ: 143)

Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz ise Hadis-i şerif’lerinde şöyle buyurmuşlardır:

“Münafığın misali iki sürü arasında hayretle kalan koyun gibidir. Kimi o sürüye gider, kimi bu sürüye.” (Müslim)

İçlerindeki inkâr ve nifakı atmadıkları ve tevbe etmedikleri sürece, münafıkların İslâm’da yeri ve itibarı yoktur.


 

Önceki Sonraki

İçindekiler