İnfak hakkında birçok Âyet-i kerime vardır. İnfak; İslâm ordusunu techiz için, İslâm dini’nin kalkınması için, müslümanlara yardım için teşvik edilmiştir. Yalnız “Sen şunu ver!” denmemiştir.
Dikkat ederseniz infak âyetleri hiç ağızlarından düşmüyor. Dini dünyaya âlet ediyorlar ve müslümanları soymuyorlar mı? Nereye harcadıklarına bir bak! Hep ahkama muğayir yerde harcıyorlar. Bir taraftan emanete hıyanet ediyorlar, diğer taraftan israf ediyorlar. Buradan da mı tanımıyorsun bunları?
Bütün bölücüler böyle. Koyun postuna kurtlar bürünüyor, yoluyor ve soyuyorlar. Bu böyle değil midir? Ve birbirine destek oluyorlar. Bunların hepsi Ahkâm-ı ilâhi’ye karşıdırlar. Nûrun yayılmasını istemezler. Harcadıkları yerlere baktığınız zaman hep İslâm’ın yasak ettiği yerlere israf ve haram yollardan harcadıklarını görürsünüz.
İnfak meselesini tetkik ettiğimiz zaman ne göreceğiz? Asr-ı saâdette müslümanlar yalnız Kelâmullah’ın yükselmesi için, dini İslâm’ın yayılması için çalışmışlar, ancak en yakınlarından bile hiçbir şey istememişlerdir. Sadece faydalarını mükâfatını belirtmişlerdir.
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz;
“Bu orduyu techiz edene Cennet vardır.” şeklinde beyanlarda bulunmuşlar;
“Kim ki bu kuyuyu açarsa Cennet vardır.” şeklinde infaka teşvik etmişler ve fakat katî surette avuç açmamışlardır.
Bu teşvikler daha çok savaş zamanlarında yapılmıştır. İnfak Âyet-i kerime’leri pek çoktur ve Allah-u Teâlâ infakı teşvik etmiştir. Müslümanların soyulmadan yolunmadan, gönül rızası ile verdikleri şeyler, İslâm’ın inkişafı uğruna kullanılmıştır.
İlk zamanlarda müslümanlar zayıf idiler. İslâm henüz yeni teşekkül ediyordu. Müslümanlar değil mallarını, canlarını dahi Allah uğrunda fedâ etmekten çekinmiyorlardı. Günlerce aç kalan, boğazına bir parça lokma koymayanlar vardı. Resulullah Aleyhisselâm’ın dahi açlıktan karnına taş bağladığı olmuştur.
Zaman geldi, müslümanlar kuvvet buldu. Halkın yardımları, orduları harekete getiriyordu. Bu yardımlarla savaşlar cihadlar yapıldı, müslümanlık kısa zamanda bütün Arabistan’a yayıldı.
Fetihlerden sonra İslâm devleti zenginledi. Beşte bir ganimet malları ve zekât gelirleri ile hazine doldu. Fakirlerin, düşkünlerin, esirin, aç kalanın, yolda kalanın her türlü ihtiyacı Beytülmal’den karşılandı.
Bunlar ise topladıklarını nerelerde kullanıyorlar bir bak! Lüks içinde yaşayışlarına, bir de İslâm’ım diye söz edişlerine bak! Bunların hangisi İslâm’a uyuyor? Her biri nefsi için, şöhreti için hareket ediyor.
Halkı icrâya vererek arabasını evini sattırdılar, kendi malları imiş gibi aldılar. İslâm’ı zayıf düşürüp küfre hizmet etmek için mi bunu yaptılar?
Resulullah Aleyhisselâm’ın hiç kimseden bir şey istediği vâki değildir. Söylenen sadece “Verene Allah-u Teâlâ’nın şöyle bir vaad-i sübhânîsi var.” şeklinde idi. Yolmak mı? Aslâ!
“Sizden hiç bir ücret istemeyenlere uyun, onlar doğru yoldadırlar.” (Yâsin: 21)
Âyet-i kerime’si varken, Resulullah Aleyhisselâm’ın istemesi düşünülebilir mi?
Bunlar ise adamın altındaki arabasını, oturduğu evini bile elinden aldılar. Bunların yaptığı hangi iş Resulullah Aleyhisselâm’ın sünnetine uyuyor?
Bu bir gasb değil midir?
Sizin dininiz narcılık, imanınız para, has huyunuz gasb. Bu böyle değil midir?
Süleymancılar dileniyor, siz ise gasb etmiyor musunuz? Sizin iç yüzünüz budur.
Kur’an-ı kerim takvâdan çok bahseder, bunlar da ihlâsı ve takvâyı hiç dillerinden düşürmezler. Halbuki bütün iş ve icraatları takvâya muhaliftir. Hiç bir hareketleri de takvâya uymaz.
•
Bizim gayemiz dalâlete düşen bu fırkaları kurtarmak, düşmek üzere olanları tutmaktır. Her vesile ile arzettiğimiz beyanlarımızdan, iş ve icraatlarımızdan bu gayemiz açıkca anlaşılacaktır.
Bunların iş ve icraatı, şöhretleri, hangisi tevazuya uyuyor? Bediüzzaman Hazretleri ile kıyaslandığı zaman hangisi o çizgiye uyuyor?
Şimdi siz göz göre göre dinini dünyaya âlet edenleri müslüman mı zannedersiniz? Hâlâ bunlara aldanıp, kaz gibi yolunup soyulacak mısınız? Bunların yaptığını bir solcu dahi yapmaz. Ve dikkat ederseniz, “Ben solcuyum.” diyor, bu gasbı yapmıyor.
•
Ashab-ı kiram’dan Hakîm bin Hizam -radiyallahu anh- Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz’den mal istemişti, ona istediği malı verdi, yine istedi yine verdi.
Sonra da buyurdu ki:
“Yâ Hakîm! Bu mal câzip ve tatlıdır. Bir kimse malı gönül hoşnudluğu ile alırsa, o mal ona mübarek olur, onda kendisine bereket verilir. Eğer göz dikerek ihtirasla alırsa, o malın bereketi olmaz. Böyle bir kimse, yediği halde doymayan kimse gibidir.
Veren el, alan elden hayırlıdır.”
Hakîm -radiyallahu anh- kimseden bir şey almayacağına dair söz verdi ve Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz’den sonra ölünceye kadar hiç kimseden bir şey almadı. (Buhari - Müslim)
•
Ebu Hüreyre -radiyallahu anh- den rivayet edildiğine göre Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif’lerinde şöyle buyurmuşlardır:
“Malını çoğaltmak için halktan mallarını isteyen bir kimse şüphesiz cehennemin tutuşmuş ateş parçalarını istemiş olur.
Artık bunu azaltsın veya çoğaltsın.” (İbn-i Mâce: 1838)
•
Hazret-i Muaviye -radiyallahu anh- den rivayet edildiğine göre Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif’lerinde şöyle buyurmuşlardır:
“İstemekte ısrar etmeyiniz. Vallahi sizden biriniz benden bir şey ister de, onun istemesi benim hoşuma gitmediği halde benden bir şey koparırsa, o şeyin ona bereketi bulunmaz.” (Müslim: 1038)
Abdullah bin Ömer -radiyallahu anhümâ- dan rivayet edildiğine göre Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif’lerinde şöyle buyurmuşlardır:
“İstemek herhangi birinizi o dereceye getirir ki, yüzünde bir et parçası bulunmadığı halde Allah-u Teâlâ’ya kavuşur.” (Müslim: 1040)
Bu şekilde bir azap ona verilecek cezanın ameli cinsinden olması içindir. Çünkü o âleme el açmakla dünyada yüzünü zelil ve rezil etmişti.
Bir Hadis-i şerif’te şöyle buyuruluyor:
“Halktan istemek berelenmektir. İnsan onunla kendi yüzünü berelemiş olur.” (Tirmizi)
•
Hazret-i Ömer -radiyallahu anh- der ki:
“Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- bazen bana Beytülmal’den bir şeyler verir, ben de “Bunu benden daha fakirine ver!” derdim. Hatta bir defasında bana bir mal vermişti de “Onu benden fakir birine ver!” dedim. Bunun üzerine Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurdu:
“Sen bunu al! Bu kabilden göz dikmediğin ve istemediğin halde sana gelen malı da al. Böyle olmayan bir malı ise canın çekmesin.” (Müslim: 1045)
Diğer Hadis-i şerif’lerinde ise şöyle buyuruluyor:
“Kimseden bir şey istemeyin.” (Müslim)
Bu Hadis-i şerif’e nasıl gözü yumuk bakarlar?
“Kim halktan bir şey istemekten sakınırsa, Allah onu iffetli kılar, korur. Kim kendini (halkın yardımından) müstağni bulursa, Allah o kimseyi zengin kılar.” (Buhari - Müslim)
Bu Hadis-i şerif’i görmüyorlar mı?
“Kim başkasına el açmayacağı hususunda bana kesin söz verirse yerinin cennet olacağına kefil olurum.” (Ebu Dâvud)
•
Bunlar ise infak Âyet-i kerimeler’ini dünyaya âlet ederek her fırsatta müslümanları kaz gibi yolmuyorlar mı? Utanmadan halkın içinde senetleri imzalatıyorlar, ödenmeyen senetleri icraya veriyorlar, evini elinden alıyorlar, arabasını altından çekiyorlar, her fırsatta yolmayı kendi narcılık dini’ne göre yapıyorlar. Bunların hiçbiri İslâm dini’nde yok.
Âyet-i kerime’de:
“Sizden hiç bir ücret istemeyenlere uyun, yalnız onlar doğru yoldadırlar.” buyuruluyor. (Yâsin: 21)
Bu Âyet-i kerime de doğruyu ve eğriyi gösterir ve bunların işini bitirir.
Onlar topladıkları parayı daha evvel de arz ettiğimiz gibi süse, lükse, nama, şöhrete harcıyorlar. Oysa emanete hıyanetlik münafıklık alametidir.
Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- emanete hıyanetlik edenleri münafık olarak nitelendirmiş ve şöyle buyurmuşlardır:
“Münafıklık alameti üçtür. Söylediği zaman yalan söyler, vâdederse sözünü yerine getirmez, kendisine bir şey emanet edildiği zaman ona hıyanet eder.” (Buhari-Müslim)
Diğer bir Hadis-i şerif’te; emanetin ganimet bilineceğini haber veriyorlar:
“Emanet yitirildiği zaman kıyameti bekle! İşler ehil olmayanlara verilince kıyameti bekle!” (Buhari. Tecrdi-i Sârih: 54)
Hazret-i Allah’ın nehyettiği işleri yaptıkları için Allah ve Resul’ünün hükümlerine karşı geliyorlar. Hazret-i Allah’ın hükmünü bozmaya ve değiştirmeye çalışıyorlar. Çünkü bu yaptıkları israftır. İsraf ise haramdır.
Âyet-i kerime’de şöyle buyuruluyor:
“Yiyin, için, fakat israf etmeyin. Çünkü Allah israf edenleri sevmez.” (A’raf: 31)
Bütün bölücüler zekâtta bu gaspı yapıyorlar ve fakirin lokmasını ağızından alıyorlar ve bunu rahatça yapıyorlar. Bu İslâm dini ile hiç bağdaşır mı? Bu ancak din kurucularının dinine göredir.