İlahi Görüş Birliğine Davet

Cep Kitapları

İlahi Görüş Birliğine Davet

SAPITICI İMAMLAR NİÇİN DECCAL’DEN DAHA BETER?


“İlâhi Görüş Birliği’ne Dâvet” kitabımız 8. baskıya ulaştı.

Bütün gayemiz; Devletin ittifaktan, devletsizliğin ise nifaktan doğduğunu belirtiyoruz bu kitapta.

Ve bunun böyle olduğunu Âyet-i kerime’lerle uzun uzun açıklıyoruz. Zira devletsiz olunca dinini de yaşayamıyorsun.

Bunun yegâne sebebi, bu bölücülere diyoruz ki;

Bırakın artık şu ilâhları, imansız imamları, deccalden daha beter olan sapıtıcıları!

İslâm dinine dönün. Hazret-i Allah’ta, Kitabullah’ta, Resulullah’ta birleşelim, yekvücud halinde hem dinimizi hem de vatanımızı kuvvetlendirelim.

Zira Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif’lerinde buyururlar ki:

“Sizin için Deccal’den daha çok Deccal olmayanlardan korkarım.

– Onlar kimlerdir?

Saptırıcı imamlardır.” (Ahmed bin Hanbel)

Niçin Deccal’den daha beter? Bunlar sûret-i haktan göründüler, İslâm’ın ön safında gibi göründüler. Müslümanları kendi saflarına çekince dinlerini ilân ettiler, İslâm’dan ayrıldılar.

Kimisi alenen Hazret-i Allah’a ve Resulullah’a harp ilân etti.

Kimi alenen Allahlık dâvâsında bulundu. Allah-u Teâlâ’nın hükümlerini kendine mâletti. Din-i İslâm’ı siyasetine âlet etti.

Kimisi de; namaz kılan, bilhassa teheccüd namazı dahi kılan masum yavruları aldı, doğrudan doğruya küfür batağına attı. Emanet edilen masum yavruların kalplerine İslâm’ı yerleştireceği yerde küfrü yerleştirdi, papazları hazret olarak kabul ettirdi, sonra da küfür diyarına kaçtı ve aslını icra etti. Meğer o imiş. Amma sûret-i haktan göründü.

Kimisi ise fâize ilk çığırı açtı, halkı fâize bulaştırdı. Allah-u Teâlâ’nın Kelâmullah’ını mahkemeye dahi şikâyet etti. Böylece küfrünü alenen ilân etti.

Kaplancılara gelince; onlar dinine ve devletine ihanet eden takımıdır. Küfür diyarında halifelik kurdular. Hiç böyle bir şey olur mu? Onların bu hareketi İslâm’da yok zaten.

Bunların yanında âhir zaman ulemâsı da, her fırsatta Din-i mübin’i yok etmeye, vatanı parçalayıp bölmeye azimle çalışıyorlar. Bunların bölücülüğü de başka türlüdür.

Birisi çıkıyor sahte İsa oluyor, bir bölücü ortaya çıkıyor. Diğer bir bölüm sahte Mehdi oluyor, o da bir bölücü oluyor, o da bir taraftan kendi etrafına adam topluyor. Diğer bir taraftan sahte Dabbetül-arz ortaya çıkıyor, o da kendine mâletmeye çalışıyor.

Diğer ifsatçılar da kendilerine göre adam topluyorlar. Yani o bölücüler bu bölücüler derken, dinimizi ve vatanımızı parçalamaya, zayıf düşürmeye çalışıyorlar.

Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’leri ile apaçık ferman buyuruyorken, her sapıtıcı imam bu Âyet-i kerime’leri inkâr ediyor, kendi arzusunu hüküm yerine koymak istiyor. Yani “Benim dinimde bu geçerlidir.” diyor.

Bütün bu sapıtıcı imamlar sırası ile böyle yaptılar.

Seneler senesi bu bölücülerle mücadele ediliyor, herbirisinin hakkında ayrı ayrı kitaplar yazılıyor. Âyet-i kerime ve Hadis-i şerif’lerle içyüzleri ortaya konuluyor.

Gayemiz;

Allah’ımız bir, Kitabımız bir, Peygamberimiz bir.

Hazret-i Allah’ta, Kitabullah’ta ve Resulullah’ta birleşelim. İslâm’da kardeş olalım.

Dinimizde, devletimizde bir ve beraber olalım. Her tarafımızı düşman kaplamış, ittifaksızlık sebebiyle devleti kaybedersek, küffarın idaresinin altına girersek durum ne olur? Siz bunu mu istiyorsunuz?

Ebedî saâdet ve selâmete nâil olabilmek için bu bölücülüklerden vazgeçin, yaptıklarınızdan tevbe edin, din-i İslâm’a dönün.

Zira Cennet-i âlâ’nın lütfu sonsuzdur, cehennemin azabı çok şiddetlidir.

Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’lerinde şöyle buyurmaktadır:

“İyiler nimet içindedirler, kötüler de cehennemdedirler.” (İnfitar: 13-14)

İmanları ve iyilikleri ile sevap kazanıp mükâfatı hak edenlere cennetin yolu açıldığı gibi, inkârları ve yaptıkları kötülüklerle günaha girip ceza görecek olanlara da cehennemin kapıları açılacaktır.

“Dünya hayatında çalışmaları boşa gitmiştir, oysa onlar güzel iş yaptıklarını sanıyorlardı.” (Kehf: 104)

İşte bunlar gerçek ziyana uğrayanlar ve cehennemi boylayanlardır ve her şeyden mahrum kalanlardır.

Allah-u Teâlâ’nın emirlerine uymak mı hayırlıdır, yoksa imansız imamlara uyup cehennemi boylamak mı hayırlıdır?

Allah-u Teâlâ’nın kelâmını bir bir önlerine sürüyoruz, ikaz ve irşad etmeye çalışıyoruz ki elinizdeki bu kitap 8. baskısını yaptı.

Oysa Allah-u Teâlâ’nın açık fermânı onlara arzedildikten sonra, bunu hükümsüz sayanlardan daha zâlim kim var?

Allah-u Teâlâ bir Âyet-i kerime’sinde şöyle buyurur:

“Kendisine Rabbinin Âyetleri hatırlatılarak öğüt verildikten sonra, onlardan yüz çeviren kimseden daha zâlim kim olabilir?

Muhakkak ki biz suçlulardan öç alacağız!” (Secde: 22)

Bunun böyle olduğunu Allah-u Teâlâ hatırlatıyor ve biz de size hatırlatıyoruz. İlâhî hükümler size belirtiliyor, anlatılıyor, açıklanıyor. Amma siz bundan da yüz çevirirseniz âkıbetiniz de budur.

Müslümanların birleşmelerini emreden, tefrikayı, bölücülüğü şiddetle yasaklayan bunca Âyet-i kerime’ler yüzlerine karşı okunuyor da yüz çeviriyorlar.

Allah yolunda olan müminler için bol sevap ve ikram vardır, onlar cennettedirler. Allah-u Teâlâ’nın kahrına uğrayan kâfirler için de horluk ve elem verici bir azap vardır, onlar cehennemdedirler. Herkes lâyık olduğu mükâfat ve mücâzâta kavuşacaktır.

“Cehennem ehliyle cennet ehli bir olmaz. Cennet ehli olanlar, kurtulanların tâ kendileridir.” (Haşr: 20)

En büyük tehlikeden kurtulmuşlar ve en büyük murada ermişlerdir. Kıyamet gününde bahtiyarlarla bedbahtların aralarında hiçbir surette beraberlik tasavvur olunamaz.

Bu birlik ve beraberliği temin edenler, uhuvveti sağlayanlar, parçalanıp ayrılmayanlar hakkında Allah-u Teâlâ’nın vaad-i sübhanisi var.

Uhuvvetten, birlik ve beraberlikten ayrılmış olanların durumuna gelince, bu Âyet-i kerime’lere ve Hadis-i şerif’lere dikkat edin, kararınızı kendiniz verin.

Dinden çıkmış, bir isimle din kurmuş, Hazret-i Allah ve Resulullah Aleyhisselâm’a alenen harp ilân etmiş bir kimseye “Müslümandır” demek, iman ile küfrü karıştıranlara mahsustur.

Müminun sûre-i şerif’inin 53. Âyet-i kerime’sini inceleyin, birlikten nasıl ayrılmışlar:

“Amma ne var ki insanlar din hususunda kendi aralarında parçalara bölündüler, çeşitli kitaplara ayrıldılar. Her bölük, her parti kendi tuttuğu yoldan memnundur, yanında bulunan (din veya kitapla) sevinmektedir.”

İşte bu Âyet-i kerime’de göreceksiniz ki, onların dinleri ayrı, kitapları ayrı, partileri ayrı, her şeyleri ayrı... Onları bu aynada gör!

Hazret-i Allah’a ve Resulullah’a alenen harp ilân eden kimse müslüman olabilir mi hiç?

Bunların içyüzlerini açıklıyorum, artık mütenebbih olun, kendinize gelin ve din-i İslâm’a dönün ki kardeş olalım.

Cennete girmek mi hayırlıdır, yoksa cehenneme girmek mi? Artık kendinize acıyın, vicdanınıza sorun, böylece hareket edin.

Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Ebu Hüreyre -radiyallahu anh-den rivayet edilen bir Hadis-i şerif’lerinde şöyle buyuruyorlar:

“Dikkat edin! Bir takım adamlar benim havuzumun başından kayıp, develerin kovulduğu gibi kovulacaklardır. Ben onlara: ‘Hey, beri gelin!’ diye nidâ edeceğim. Bunun üzerine bana: ‘Onlar senden sonra hakikaten (dinde) tebdilât yaptılar.’ denilecek. Ben de: ‘Öyleyse uzak olsunlar, uzak olsunlar!’ diyeceğim.” (Müslim: 249)

Şu gördüğünüz bölücüler var ya, onlardan her türlü kötülük beklenebilir.

Âkıbetleri de budur!

Buradaki gayemiz, iman ile küfrü, mümin ile kâfiri rahatça tanıyabilmeniz için; ilâhî hükümleri duyurmaktır. Hazret-i Allah’a iman edenlerle, ilâh edindikleri imamlarına iman edenleri ayırmaktır.

Çünkü halk bunları hâlâ müslüman zannedip duruyor. Artık uyan be kardeş! Müslümanla küfür ehlini tanı!

Bunun açık olarak izah ve ispatını size şöyle arzedelim:

Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde buyurur ki:

“Onlar Allah’ı bırakıp hahamlarını, rahiplerini ve Meryem oğlu Mesih’i rableri olarak kabul ettiler. Oysa kendilerine, bir olan Allah’a ibadet etmeleri emredilmişti.” (Tevbe: 31)

Bu Âyet-i kerime’nin mânâsını bizzat Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz kendisi açıklamıştır.

Şöyle ki:

Daha önceleri hıristiyan olan Adiy bin Hâtim boynunda gümüşten bir haç olduğu halde, İslâm hakkında bilgi edinmek niyetiyle Medine’ye gelmişti. Şüphelerini gidermek için Resulullah Aleyhisselâm’a bazı sorular sordu. “Bu âyet bizi âlimlerimizi, rahiplerimizi rabler edinmekle suçluyor. Halbuki biz onları kendimize rabler edinmeyiz. Bunun mânâsı nedir?” dedi.

Resulullah Aleyhisselâm “Onlar helâli haram kıldılar, haramı helâl kıldılar. Siz bunu öylece kabul etmiyor muydunuz?” diye sorunca Adiy “Evet böyledir.” diye tasdik etti. Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz:

“İşte bu sizin onları rabler edinmenizdir.” buyurdu. (İbn-i kesir)

Çünkü Allah-u Teâlâ’nın açık hükmü varken, sen bu açık hükmü dinlemiyorsun, onları dinliyorsun, onu hâşâ ilâh olarak kabul ediyorsun.

Bu Hadis-i şerif, Allah’ın Kitab’ını kenara iterek, haramı helâl, helâli haram yapanların nefislerini ilâh ve rab ittihaz ettiklerini, onlara uyup peşinden gidenlerin de onları rabler edindiklerini göstermiş olmaktadır. Dolayısıyle müşrik olmuş oluyorlar. Allah’a inandık deseler bile, bu iddialarının inandırıcı olmadığı ortadadır.

Hem dini hem de vatanı bölmek isteyen bölücüler bu yazıyı görünce; “Niçin bizim içyüzümüzü dışarıya çıkarıyorsunuz?” diye, küfür ehli olduklarını belli etmemek için Yalova’da polise şikâyet ettiler, bu yazıyı indirsinler diye.

Polis de onlara: “Bu iş bize âit değil, siz de onlara Âyet-i kerime ile cevap verin.” diyor.

Dikkat edilirse bulundukları yerlerde şehrin etraf kısımlarına binalarını kuruyorlar.

Bunlar fırsat buldukları zaman memleketi nasıl istilâ edeceklerinin plânını yapmışlar. Bu raporu ben bildiğim halde emniyet bilmiyor mu zannediyorlar?

Binaenaleyh bir gün gelir;

“Bu binaları ne ile kurdunuz, halkı nasıl gasbettiniz, nasıl soydunuz, ne maksatla bunları yaptınız, gizli niyetiniz ne idi?”

Sualleri karşısında ne keş kalır, ne de keşaneleri!

Allah-u Teâlâ ahiret gününde Hakk’ı bırakıp mahlûka tapanların, Rahman’ı bırakıp putlara bel bağlayanların, aldatan ve aldatılanların perdelerini aralayacak.

Âyet-i kerime’de şöyle buyuruluyor:

“O gün Rabbin onları ve Allah’ı bırakıp da taptıkları şeyleri toplar ve:

‘Şu kullarımı siz mi saptırdınız, yoksa kendileri mi yoldan çıktılar?’ diye sorar.” (Furkan: 17)

Allah-u Teâlâ’nın putlara sorduğu bu suali, Allah’tan başka ilâhlar edinenlerin ne kadar cahil ve sapık olduklarını mahşer halkına teşhir ve tahkir etmek içindir.

Cansız olan putlara Allah-u Teâlâ orada konuşma kabiliyeti verecek, onlar da kendilerine isnad edilen şeyden dolayı hayretlerini belirtecekler.

Âyet-i kerime’de şöyle buyuruluyor:

“Seni tenzih ederiz, seni bırakıp da başka dostlar edinmek bize yaraşmaz.

Sen onlara ve atalarına bol nimetler verdin, sonunda da seni anmayı unuttular ve helâki hak olan bir topluluk olup çıktılar.” (Furkan: 18)

Allah-u Teâlâ onları ilâh edinenleri kınamak için şöyle buyurur:

“Söylediklerinizde sizi yalancı çıkardılar. Artık ne kendinizden azabı geri çevirmeye gücünüz yeter, ne de bir yardım görebilirsiniz.” (Furkan: 19)

Dünyada iken kendilerini dev aynasında gören bu şaşkınlar küçüldükçe küçülmüşler, kaçacak yer, girecek delik arıyorlar. Kurdukları dinlerinin sahteliği meydana çıkmış, hiçbir esasa dayanmadığı teşhir edilmiştir.

Bu böyle olduğu gibi Allah-u Teâlâ ve Tekaddes Hazretleri din kurucu sapıtıcı imamlara muhakkak soracak:

“Bu kullarımı siz mi yoldan çıkardınız, yoksa kendileri mi yoldan çıktılar?”

O zaman bu adamlar ne cevap verecekler, onları ilâh edinip tapınanlar ne cevap verecekler?

Zira onları putlaştırdılar.


 

Önceki Sonraki