İlahi Görüş Birliğine Davet

Cep Kitapları

İlahi Görüş Birliğine Davet

ALLAH-U TEÂLÂ’NIN EMİR VE HÜKÜMLERİNİ BIRAKIP İMAMLARINA İMAN EDEN SAPIKLAR NASIL DİNDEN ÇIKTILAR?


Her bölücü Din-i mübin’i parçalamak için birer imam tayin etmişler. Bu imansız imamların her biri birer isimle ortaya çıkmışlar, ayrı birer din kurmuşlardır.

Bunlar nefislerini ilâh edinenlerdir. Bunlara uyanlar da bunlara tapmış olur.

İşte delil ve ispatı:

Yahudi ve hıristiyan ulemâsı bir delile isnad etmeksizin birçok mesele ihdas ederek; dinlerinde haram olan şeye helâl, helâl olan şeye haram demişler, avam tabakası da bunları kabul etmişlerdir.

Âyet-i kerime’de şöyle buyurulmaktadır:

“Onlar Allah’ı bırakıp hahamlarını, rahiplerini ve Meryem oğlu Mesih’i rableri olarak kabul ettiler. Oysa kendilerine, bir olan Allah’a ibadet etmeleri emredilmişti.” (Tevbe: 31)

Bu Âyet-i kerime’nin mânâsını bizzat Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz kendisi açıklamıştır.

Şöyle ki:

Daha önceleri hıristiyan olan Adiy bin Hâtim, boynunda gümüşten bir haç olduğu halde, İslâm hakkında bilgi edinmek niyetiyle Medine’ye gelmişti. Şüphelerini gidermek için Resulullah Aleyhisselâm’a bazı sorular sordu “Bu âyet bizi âlimlerimizi, râhiplerimizi rabler edinmekle suçluyor. Halbuki biz onları kendimize rabler edinmeyiz. Bunun mânâsı nedir?” dedi.

Resulullah Aleyhisselâm “Onlar helâli haram kıldılar, haramı helâl kıldılar. Siz bunu öylece kabul etmiyor muydunuz?” diye sorunca Adiy “Evet böyledir.” diye tasdik etti. Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz:

“İşte bu sizin onları rabler edinmenizdir.” buyurdu. (İbn-i kesir)

Nasıl ki onlar Allah-u Teâlâ’nın emirlerini bırakıp rahiplerini, hahamlarını, İsâ Aleyhisselâm’ı ilâh edindilerse;

Şimdiki bölücüler de Allah-u Teâlâ’nın kitabını kenara ittiler, hükmünü bırakıp geri attılar, saptırıcı imamlarına uydular. O imamlar ise kendi dinine ve kendi kitabına göre hüküm veriyorlar. Onlara tabi olup peşlerinden gidenler de, onlara uyduklarından, onları Rab olarak kabul etmiş oluyorlar. Dolayısıyla müşrik olmuş oluyorlar. Allah’a inandık deseler bile, bu iddiâlarının inandırıcı olmadığı ortadadır.

İşte Âyet-i kerime, işte Hadis-i şerif!

Allah-u Teâlâ diğer bir Âyet-i kerime’sinde bu sapıkların zalim olduklarını, cehaletin koyu karanlıklarına daldıklarını, hidayetten uzaklaştıklarını haber vermektedir:

“Hayır!.. O zulmedenler bilgisizce keyiflerine uydular. Allah’ın saptırdığını kim hidayete getirebilir? Onların hiçbir yardımcıları yoktur.” (Rum: 29)

Abdullah İbn-i Ömer -radiyallahu anhüma-dan rivayet edildiğine göre, Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuşlardır:

“İleride genç bir grup ortaya çıkacak. Bunlar Kuran’ı okuyacaklar, ancak okudukları gırtlaklarından aşağıya geçmeyecek.

Onlardan bir grup çıktıkça kökleri kazınacaktır. Nihayet onların bu sürdürdüğü hile ve aldatma esnasında deccal çıkacaktır.”

Abdullah İbn-i Ömer -radiyallahu anhüma- der ki:

“Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem-in ‘Onlardan bir grup çıktıkça kökleri kazınacaktır.’ ibaresini yirmi kereden fazla işittim.” (Kütüb-ü Sitte Muhtasarı Tercümesi, Cilt: 16 sh: 530)

Yani türemeler türeyecek, kökü kesilecek, yine türeyecek yine kökü kesilecek. Bu o kadar devam edecek ki, deccal çıkıncaya kadar bu türeme devri devam edecek. Deccal çıkınca artık İslâm’ı yaşamak isteyenlere büsbütün büyük güçlükler gelecek. Daha evvel arz ettiğim gibi devr-i deccalde yaşıyoruz ve bu devir otuz deccale kadar devam edecek. Otuzuncusu çok büyük fitne ve fücurla gelecek. Hazret-i Allah İsa Aleyhisselâm’ı gönderecek, gerek bu deccalı, gerek bu fitne fücur’u kaldıracak.

Bunun için ey kardeşler! Önümüzde bu kadar tehlikeli devirler var. Hazret-i Allah ve Resul’üne sığının. Kitapları daima okuyun ve böylece bu devirleri aşmaya bakın.

İslâm’dan çıktıktan sonra her bir bölücü birer isim yaptı. Bu isimler birer dindir. Oysa Allah katında bir tek din vardır, o da İslâm’dır.

“Allah katında din İslâm’dır.” (Âl-i imran: 19)

Allah-u Teâlâ’nın yanında beğenip seçtiği, makbul kıldığı din yalnız budur.

Diğer bir Âyet-i kerime’sinde kullarına bu dine uymalarını bizzat emir buyurmaktadır:

“Hakk’a yönelerek kendini Allah’ın insanlara yaratılıştan verdiği dine ver. Zira Allah’ın yaratışında asla değişme yoktur.

Bu dimdik ayakta duran bir dindir. Fakat insanların çoğu bilmezler.” (Rum: 30)

Allah katında bir tek din olduğu gibi bir tek de ümmet vardır. O da Muhammed Aleyhisselâm’ın ümmetidir.

Allah-u Teâlâ Müminun sûre-i şerif’inin 52. Âyet-i kerime’sinde buyurur ki:

“Şüphesiz ki sizin bu ümmetiniz bir tek ümmettir. Ben de sizin Rabbinizim. O halde benden korkun.”

Allah-u Teâlâ inananları bir tek ümmet kabul ediyor, bu teklikten ayrılanlar huduttan ayrılmış oluyor. Onlar Allah-u Teâlâ’nın emrine uymadıkları için dinden çıktılar.

Enbiyâ sûre-i şerif’inin 92. Âyet-i kerime’sinde aynı şekilde, inananların bir tek ümmet olduğunu açıkladıktan sonra akabinde “O halde bana kulluk edin.” buyuruyor.

Allah-u Teâlâ Rum sûre-i şerif’inin 31. Âyet-i kerime’sinde:

“Hepiniz O’na yönelin ve O’ndan korkun, namaz kılın, müşriklerden olmayın.” buyurarak, kullarının kendisine yönelmelerini, kendisinden korkmalarını, nefislerini ilâh edinmemelerini emir buyuruyor. Zira bu bir şirktir, yapan müşriktir. Bu Emr-i ilâhi’yi dinlemeyenlerin İslâm dini ile hiçbir ilgileri kalmaz.

Bu sapıklar “Biz din kurmadık.” diyorlar.

Bu bölücüler, bu türemeler bunu bilerek mi söylüyorlar, yoksa cehaletlerinden mi söylüyorlar?

Zira Allah-u Teâlâ Müminun Sure-i şerif’inin 53. Âyet-i kerime’sinde onların dinlerinin ayrı olduğunu, kitaplarının ayrı olduğunu, her bölücünün kendi dinine kendi kitabına göre hareket ettiğini, böylece dinden çıktıklarını açık açık beyan buyuruyor:

“Amma ne var ki insanlar din hususunda kendi aralarında parçalara bölündüler, çeşitli kitaplara ayrıldılar. Her bölük her parti kendi tuttuğu yoldan memnundur, yanında bulunan (din veya kitapla) sevinmektedir.”

Her isim bir dindir. Siz bu Âyet-i kerime’leri görmüyor musunuz? Yoksa bunu gizlemek için mi ilâhî fermanı gözardı etmek istiyorsunuz?

Âyet-i kerime’lere bir bir bak ve incele ki durumunu gör, nasıl küfre kaydığını bil!

“Biz bölücü değiliz.” diyorsunuz. Allah-u Teâlâ Mümi-nun Sure-i şerif’inin 53. Âyet-i kerime’sinde dininizin kitabınızın ayrı olduğunu, bölücü olduğunuzu beyandan sonra, 54. Âyet-i kerime’sinde ise sapık olduğunuzu beyan buyuruyor ve iman edenlere duyuruyor:

“Şimdi sen onları bir süreye kadar kendi sapıklıkları ile başbaşa bırak.”

Siz bu Âyet-i kerime’lere itiraz mı ediyorsunuz, inkâr mı ediyorsunuz?

Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz de Hadis-i şerif’lerinde size “Türeme” ismini koymuş. Yani sizin isminiz ve aslınız budur.

Ayrı bir din kurduğunuza dair açık açık Âyet-i kerime’leri önünüze seriyoruz. Bir bir bak ve incele de durumunu gör, nasıl küfre kaydığını bil. Oysa kendinizi İslâm’ın ön safındaymış gibi göstermek istiyorsunuz ve çalışıyorsunuz.

Allah-u Teâlâ bunlara karşı ne kadar gazaba gelmiş ki, Âyet-i kerime’lerinde şöyle buyuruyor:

“Biz o bölücülere (azap) indirmişizdir. Onlar Kuran’ı parça parça edenlerdir.

Rabbin hakkı için onlara mutlaka yaptıklarından soracağız. Resulüm! Sen emrolunduğun şeyi açıkça söyle ve müşriklerden yüz çevir.” (Hicr: 90-94)

“Onları ateşe çağıran imamlar kıldık. Kıyamet günü onlar yardım görmeyeceklerdir.

Bu dünya hayatında biz onların peşine bir lânet taktık (daima lânetle anılacaklardır.) Kıyamet gününde ise onlar çirkinleştirilip iğrenç kimselerden olacaklardır.” (Kasas: 41-42)

İşte Âyet-i kerime’leri bir bir önünüze koyuyoruz. Kendinize bakın, durumunuzu bu aynada görün.

Allah-u Teâlâ Rum sûre-i şerif’inin 32. Âyet-i kerime’sinde:

“Onlar ki dinlerinde ayrılığa düşüp fırka fırka oldular.” buyuruyor.

Her birinin ayrı bir isimle ortaya çıkmaları, ayrı bir din kurduklarını göstermektedir. Bu bakımdan bunlar İslâm dininin tahripçileri ve yıkıcılarıdırlar.

Allah-u Teâlâ Müminun sûre-i şerif’inin 55 ve 56. Âyet-i kerime’lerinde ise onlara bir çok bolluklar verdiğini, fakat bu verdiklerini daha büyük azapla yakalamak için kahrından verdiğini beyan buyuruyor:

“Kendilerine verdiğimiz servet ve oğullar ile, onların iyiliklerine koştuğumuzu mu zannediyorlar?

Hayır, onlar işin farkında değiller!”

Allah-u Teâlâ içyüzünü apaçık meydana çıkardığı halde, dininizi halktan saklamak için, bütün bunları görmemezlikten geliyorsunuz. Çünkü siz gerçekten Huzur-u ilâhiye çıkacağınıza inanmıyorsunuz!

Allah-u Teâlâ Enbiya sûre-i şerif’inin 93. Âyet-i kerime’sinde:

“Halbuki hepsi bize dönecekler.” buyuruyor.

“Böylece onlar kıyamet gününde hem kendi günahlarını tam olarak yüklenirler, hem de bilgisizce saptırdıkları kimselerin günahlarının bir kısmını yüklenirler.

Dikkat edin! Yüklendikleri yük ne kötüdür.” (Nahl: 25)

Yani onlar her ne kadar başkalarının günahlarını yüklenemeyeceklerse de, iki katı bir azab yüklenmekten kurtulamayacaklardır. Birincisi kendi sapıklıklarının vebali, ikincisi de önderlik edip sıptırdıkları kimselerin yükü.

Sapanla saptıran azapta ortaktırlar. Birisi öbürünü saptırmış, öbürü de onun saptırmasına boyun eğmiştir. Böylece günahı ikisi beraberce yüklenceklerdir. Bu da tek başına iyi niyetin yetersiliğini göstermektedir.

Bütün bu Âyet-i kerime’ler bölücülerin iç durumlarını ortaya koyuyor. Kaçacak yerleri yok. Bunun böyle olduğunu çok iyi bilin.

Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in Hadis-i şerif’lerinde “Küllühüm finnâr” buyurarak hepsinin cehennemlik olduğunu şimdiden haber veriyor.

Ey sapık bölücüler! Ey türemeler!

Allah-u Teâlâ’nın fermanlarını önünüze seriyoruz. Âyet-i kerime’leri bir bir açıklıyoruz. Hadis-i şerif’leri de hatırlatıyoruz. Hâlâ tevbe edip Hazret-i Allah’a kul, Habib-i Ekrem’ine ümmet olmayacak mısınız? Yoksa ilâh edindiğiniz imamların tarafında kalmak mı niyetindesiniz? Kararınızı açıklayın, âlem de sizi bilsin!

İslâm dininde haram ve helâl ahkâmını beyan etmek ancak Allah-u Teâlâ’ya ve O’nun gönderdiği Peygamber’e mahsustur.

Âyet-i kerime’sinde şöyle buyurmaktadır:

“Yoksa onların, dinden Allah’ın izin vermediği şeyleri dini kaide kılan ortakları mı var?

Eğer azabı erteleme sözü olmasaydı, derhal aralarında hüküm verilirdi. Şüphesiz ki zâlimlere can yakıcı bir azap vardır.” (Şûrâ: 21)

Bu bölücüler haram olan şeyleri helâl olarak gösteriyorlar. Kendileri o haramları rahat rahat işledikleri gibi etraflarına da yaptırıyorlar. Onlar da bu işten gayet memnunlar. Bu suretle de onları ilâh edinmiş oluyorlar. Onların yaptıklarını tâbileri de yapıyorlar.

Diğer Âyet-i kerime’lerde şöyle buyuruluyor:

“Dillerinizin yalan yere vasfettiği şeyler hakkında ‘Bu helâldir, bu haramdır’ demeyin. Çünkü Allah’a karşı yalan uydurmuş olursunuz. Allah’a karşı yalan uyduranlar ise iflâh olmazlar.” (Nahl: 116)

“Onlar kendi yüklerini, kendi yükleriyle beraber daha nice yükleri taşıyacaklar ve uydurdukları şeylerden kıyamet günü mutlaka sorguya çekileceklerdir.” (Ankebut: 13)

Bunların bir kısmını size arzedelim, diğerlerini bu ölçüye göre siz görün.

Allah-u Teâlâ Yâsin sûre-i şerif’inin 21. Âyet-i kerime’sinde “Sizden hiçbir ücret istemeyenlere uyun, onlar doğru yoldadırlar.” diye buyururken, onlar dileniyorlar, din-i mübini dahi âlet ederek, ücretlerini peşin peşin alıyorlar. Din-i İslâm’ı küçük düşürüyorlar, müslümanlığa ısınacak kimseleri uzaklaştırıyorlar.

Allah-u Teâlâ Tevbe sûre-i şerif’inin 60. Âyet-i kerime’sinde zekât verilecek yerleri apaçık belirttiği halde onlar gayesi dışında menfaatleri için zekât topluyorlar. Fakirin lokmasını ağzından alıp binaya harcıyorlar.

Allah-u Teâlâ Âl-i imran sûre-i şerif’inin 130. Âyet-i kerime’sinde “Fâizi yemeyiniz!” buyurduğu halde; Bakara sûre-i şerif’inin 275-276. Âyet-i kerime’leri ile 278-279. Âyet-i kerime’lerinde fâizin katiyetle haram olduğunu, hususiyetle “Allah’a ve peygamber’e açılmış bir harp” olduğunu açık açık beyan buyurduğu halde; bu din kurucuları ve onların dinine tâbi olan sapık ve türemeler, fâizin helâl olduğunu savunuyorlar, hem yiyorlar, hem de yediriyorlar.

Allah-u Teâlâ A’râf sûre-i şerif’inin 31. Âyet-i kerime’sinde “Yiyin için, fakat israf etmeyin. Çünkü Allah israf edenleri sevmez.” buyururken, onlar topladıkları emanet paraları kendi arzuları doğrultusunda lüks ve israf içinde harcıyorlar.

Talebeleri alet ederek kurban derisi topluyorlar, ceplerine indiriyorlar.

Ramazan-ı şerif’i âlet ederek, iftarlara davet ettikleri kimseleri soyuyorlar. Kendi elemanlarını halkın içine sokarak “Benden şu kadar, benden bu kadar!...” dedirtmek suretiyle yalan söylüyorlar, gelenleri yolmak için kandırıyorlar.

Halbuki Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif’lerinde:

“Bizi aldatan bizden değildir.” buyurmaktadır. (Münavi)

Ayrıca hile ve aldatmacalarla gasplar yapılıyor.

Biz bunların bir kısmını size arzettik.

Bir Âyet-i kerime’yi inkâr eden, hepsini inkar etti demektir. Birine uymayan hepsine uymadı demektir.

Bunları yapanlar bilin ki Allah-u Teâlâ’nın hükmünü kaldırmaya çalışmış, kendi zan hükümlerini onun yerine koymaya çalışıyorlar.

Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde:

“Sizden hiçbir ücret istemeyenlere uyun. Onlar doğru yoldadırlar.” buyuruyor. (Yâsin: 21)

Dikkat ederseniz hiç kimseden hiçbir şey istemiyoruz, hiç kimseden en küçücük bir menfaat beklemiyoruz. Nahoş gelirleri kabul etmiyoruz. Temiz gelirleri de Hakk yolunda Rızâ-i bâri için sarfederiz. Bize emanet olarak verilen zekatları da ehlini aramak suretiyle dağıtırız. Soframız herkese açıktır, tefrik edilmez. Her gelen yemeğini gönül hoşluğu ile yer, kendi evine girer gibi rahatlıkla ve huzurla girer çıkar. Bu bir kişi de olur, toplantı günlerinde bin kişi de olur. Gelenlerden en küçük bir menfaat talebinde bulunulmaz. Burası Allah kapısıdır, kimse soyulmaz.

Bir çok defa karşılaştığımız hususlardan bir tanesini size temsil olarak arzedelim:

Nuri isminde Kayseri’den bir kardeş Vakfa vermek üzere bir gün 5 bin Mark getirdi. “Bu parayı niçin veriyorsunuz?” diye sorduk. Yeni emekli olduğunu, getirdiği bu parada fâiz bulaşıklığı olabileceğinden şüphelendiği için vakfa vermek istediğini söyledi.

Sen ki şüphe ediyorsun, mesuliyetinden kurtulmak istiyorsun. Biz temiz olanları bile süzüyoruz, hele şüpheli olanları sureti katiyede almayız. Zira buraya her gelen, uzak yerlerden kalkıp geliyor. Yediği yemeği helâl olarak huzurla yiyor. Zira burası Hakk kapısı demişizdir, bölücülerin yapısı değil.

Parayı almadığımıza bu zât çok hayret etti ve gitti.

Dikkat ederseniz yazdığımız kitapların hiçbirinden para almayız. Bunca kitap satılıyor, cebimize bir lirası bile girmez. Değil kuruşundan, kokusundan bile Allah’ımıza sığınırız. Hediye verdiğimiz kitapların parasını bile kendimizden karşılarız. Zâtına kul Habib’ine ümmet olabilmek için Allah-u Teâlâ’nın her emrine, Resulullah Aleyhisselâm’ın Sünnet-i seniye’sine uymak zorundayız.

Yâsin sûre-i şerif’inin 21. Âyet-i kerime’sinde hiçbir ücret istemeyenlerin doğru yolda olduğu beyan buyuruluyor.

Bütün Peygamber Aleyhimüsselâm Efendilerimiz Hakk’ı tebliğ ettikleri topluluklara:

“Sizden buna karşılık hiçbir ücret istemiyorum. Benim mükâfatım âlemlerin Rabbine âittir.” demişlerdi. (Şuarâ: 109)

Ne para toplarız, ne de talebelerden ücret alırız. Bütün yaptığımız iş ve icraatlarımız kendi çalışmamız ve gayretimizledir. Çalışanlar yalnız Rızâ-i bâri için çalışır. Çalışıyoruz ve fakat dilenmiyoruz.

Dikkat ederseniz bütün bu hususlara yalnız vakfımız riâyet ediyor.

Allah-u Teâlâ’nın nehyettiği şeyleri yapmakla, maddeye tapmakla, cebini doldurmakla; makam ve mevki, maksat ve menfaat için, nam için İslâm dâvâsında bulunmak ne derece İslâm’a uygun olur?

Cep cihadcıları, bölücüler iyi bilin ki İslâm’ı esaslarından çıkartmak için çalışırlar, ve ayrı bir din kurarlar. Allah-u Teâlâ’nın Kelâm-ı ilâhisine karşı kapılarını kaparlar, kulaklarını da tıkarlar. Çünkü Allah-u Teâlâ’nın nuru onların din kurucusu olduğunu, İslâm dininin yıkıcıları olduğunu gösterdiğinden ötürü Kelâmullah’ı katiyetle kabul etmezler. Bu bölücüler saymakla bitmez. Bunlar bir taraftan dinimizi bölüyorlar, bir taraftan da vatanımızı parçalıyorlar. “Devlet ittifaktan doğar, devletsizlik ise nifaktan.”

Hadd-i zatında bütün bölücüler birbirlerini sevmezler. Ve fakat bu Nur-i ilâhî yayılmasın, sahtekârlıkları bilinmesin, din kurucusu oldukları görülmesin diye hepsi yekvücud hâlinde hemen birleşirler, kitaplarımızın dağılmamasına çalışırlar.

Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde:

“Onlar Allah’ın nurunu ağızlarıyla söndürmek isterler. Halbuki kâfirler istemese de Allah nurunu tamamlayacaktır.” buyuruyor. (Saf: 8)

Bu kitabı okurken bu gözlükle okuyun ki bu sapıtıcıları, bu bölücüleri, bu sahtekârları İslâm dininin yıkıcılarını, bu din kurucularını iyi tanıyın.

Her isim yapan, kim olursa olsun, din kurucusudur. Zira Allah-u Teâlâ’nın kelâmını arkaya atıyor, kendi hükmünü ileriye sürüyor, kendi zan ve tüzüğüne dayanmaktadır.

Bu hakikatları duymamak için bölücülerin kapılarını kapattığı, kulaklarını tıkadığı gibi, siz de mi kapatıyorsunuz?

Gözünü aç be kardeşim! Bu sahtekârları, bu imandan yoksun din hırsızlarını iyi tanı!

Şayet bunlara yardım edersen:

“Fâsıka ikram eden kimse İslâmiyetin yıkılmasına yardım etmiş olur.” (Münâvi)

Hadis-i şerif’ine göre İslâm dininin yıkılmasına yardım etmiş olacaksın.

Bütün bölücüler birliğin ancak kendi kurduğu din üzerinde olmasını isterler. Allah ve Resul’ünde birleşmeye yanaşmazlar. Rıza-i İlâhi için çalışmak, onların işine gelmez, onlar yalancıdırlar ve halkı sapıttırıyorlar.

Biz ancak Allah-u Teâlâ’nın ahkâmını tebliğe memuruz Allah ve Resul’ünde birleşmeye davet ediyoruz. “İlâhi Görüş Birliğine Dâvet” kitabımızı da bu maksatla yazmışızdır.

Onlar halkı uyutmak için “Birleşmemiz lâzım.” derler. Onlara “Peki nerede birleşelim?” dediğiniz zaman “İşte yolum!” derler. Bu şekilde her bölücü imam, cemaatın kendisinde birleşmesini arzu eder. Bunu bu imansız imamlar yapıyor.

Dikkat et kardeşim! Sen de gör ve bu gaflet sarhoşluğundan ayıl artık!

Âyet-i kerime’sinde buyurur ki:

“İşte onlar Allah’ın hizbi (partisi)dir. İyi bil ki kurtuluşa ulaşacak olanlar Allah’ın hizbi (partisi)dir.” (Mücâdele: 22)

Ancak birleşme Allah’ın emir ve partisinde birleşmekle olur. Kurtuluş da ancak burada olur. Fakat bölücü imamların etrafında birleşmekle İslâm dinini yıkmaktan başka hiçbir şey yapmamış olursunuz.

Allah-u Teâlâ’nın bu apaçık fermanlarını görmüyor musunuz? Görmek mi istemiyorsunuz.

Hadi kulaklarınız mühürlendi, gözleriniz de mi mühürlendi?

Ben Hazret-i Allah’ı ve Resulullah Aleyhisselâm’ı seçtim onlara iman ettim. İmansız imamlara iman edenlerden değilim.

Hazret-i Allah’ın Kur’an-ı kerim’ini, Resulullah Aleyhisselâm’ın Sünnet-i seniyye’sini seçtim ve rehber edindim. İmansız imamların kitabını değil.

Hazret-i Allah’ın ve Resulullah Aleyhisselâm’ın dinini seçtim ve iman ettim. Din kuruculardan değilim.

Hazret-i Allah’ın ve Resulullah Aleyhisselâm partisini seçtim. “Ülâike hizbullah” Ancak felah buradadır. Particilerin peşinden gidenlerden değilim.


 

Önceki Sonraki