Gazeteniz yeni elime geçti ve bugün cevap veriyorum.
Allah-u Teâlâ’nın beyanlarını bir bir önüne serdiğim halde, lâflarla bu ilâhî emirleri hiçe sayanın maskesini kaldırmanın zamanı geldi.
Sualleriniz lâftan ibaret. Bir tek Âyet-i kerime bütün lâflardan üstündür. Âyet-i kerime ve Hadis-i şerif’lere itibar ederiz, bölücülerin lâf kitabına değil. Biz lâf kabul etmediğimizi her zaman arzetmişizdir. Biz sizi Âyet-i kerime ve Hadis-i şerif’lere davet ederken, siz bizi Âyet-i kerime ve Hadis-i şerif’leri bırakıp lâfa dâvet ediyorsunuz. Hani siz müslümandınız?
Madem ki kendini saklamak için işi lâfa boğuyorsun; şimdi hem seni sana gösteriyorum, hem de küfrüne rıza gösterenlere hitap ediyorum.
Aslında sizin bu suallerinize çok evvel cevap vermişiz ve şöyle demişizdir:
Şuurlu bir müslüman nûr ile nârı, iman ile küfrü, hakikat ile dalâleti bilir. Küfrün himayesine sığınıp bağırmak marifet değildir. Samimi bir müslüman ifsat ile değil, kendi vatanında ıslahat ile meşgul olur: Velev ki can pahasına olsa dahi.
Mühim olan irşattır, ifsat değil.
“Bir müslüman küfür diyarından İslâm diyarına hicret eder. Siz ise İslâm diyarından küfre sığınmış oluyorsunuz, bir yağlı kemik için...” demiştik.
“Soru sordum, cevap alamadım.” diyorsun. Halbuki “Hakikat ile Dalâleti bilmemiz lâzım” adlı kitabımızın (5. baskı) 232-242. sayfaları arasında sana çok evvel cevap verilmiştir.
Bana Mustafa Kemal’den soru soracağına kendinden sual sorsana, sana cevap vereyim.
•
Mü’minun sûresi 52-56. Âyet-i kerimeleri, dininizin ayrı olduğunu, kitabınızın ayrı olduğunu, partinizin ayrı olduğunu ve yalancı olup dalâlet batağına düştüğünüzü size öğretmiş oluyor:
“Şüphesiz sizin bu ümmetiniz, bir tek ümmettir. Ben de sizin Rabbinizim. O halde benden korkun.
Amma ne var ki, insanlar din hususunda kendi aralarında parçalara bölündüler, çeşitli kitaplara ayrıldılar. Her bölük, her parti kendi tuttuğu yoldan memnundur. Yanında bulunan din veya kitapla sevinmektedir.
Şimdi sen onları bir süreye kadar kendi sapıklıkları ile başbaşa bırak.
Kendilerine verdiğimiz servet ve oğullar ile, onların iyiliklerine koştuğumuzu mu zannediyorlar? Hayır onlar işin farkında değiller.” (Mü’minun: 52-56)
Hadi bu Âyet-i kerime’lere Âyet-i kerime ile cevap ver, aslâ lâf kabul etmem, doğru sözlü isen!
•
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde:
“Dine bağlı kalın ve dinde ayrılığa düşmeyin.” buyuruyor. (Şûrâ: 13)
Bu Âyet-i kerime’ye Âyet-i kerime ile cevap ver, lâf kabul etmem, doğru sözlü isen!
Diğer Âyet-i kerime’de:
“Onlar ki, dinlerinde ayrılığa düşüp gruplara ayrıldılar.” buyuruyor. (Rum: 32)
Bu Âyet-i kerime’ye Âyet-i kerime ile cevap ver, lâf kabul etmem, doğru sözlü isen!
•
Bir diğer Âyet-i kerime’de:
“Onlar kendilerine ilim geldikten sonra, birbirlerini çekememezlik yüzünden ayrılığa düştüler.
Eğer belirli bir süre için Rabbinin verilmiş bir sözü olmasaydı, aralarında hemen hükmedilerek iş bitirilmiş olurdu.” (Şûrâ: 14)
Bu Âyet-i kerime’ye Âyet-i kerime ile cevap ver, lâf kabul etmem, doğru sözlü isen!
•
Bir diğer Âyet-i kerime’de:
“İnsanlar ilk önce bir tek ümmet idiler. Sonradan ayrılığa düştüler.
Eğer Rabbinden ezelde bir takdir geçmemiş olsaydı, ihtilâfa düştükleri şeyler hakkında hüküm çoktan verilmiş olurdu.” buyuruyor. (Yunus: 19)
Bu Âyet-i kerime’ye Âyet-i kerime ile cevap ver, lâf kabul etmem, doğru sözlü isen!
•
Bir diğer Âyet-i kerime’de:
“İşte bundan ötürü sen onları tevhide, birliğe davet et ve emrolunduğun gibi dosdoğru ol. Onların heveslerine uyma.
Ve de ki: Allah’ın indirdiği kitaba inandım, aranızda adalet yapmakla emrolundum.
Allah bizim de Rabbimiz sizin de Rabbinizdir. Bizim işlediklerimiz bize sizin işledikleriniz size aittir. Bizimle sizin aranızda tartışılacak bir şey yoktur. Allah hepimizi bir araya toplar. Dönüş de ancak O’nadır.” buyuruyor. (Şûrâ: 15)
Bu Âyet-i kerime’ye Âyet-i kerime ile cevap ver, lâf kabul etmem, doğru sözlü isen!
•
Her bölücü kendi yoluyla ve partisiyle övündüğü için; yalnız kendilerinin müslüman olduklarını, doğru yolda bulunduklarını zannederler.
Halbuki Hazret-i Allah Âyet-i kerime’sinde:
“Her kim Rahman olan Allah’ın zikrinden göz yumarsa, biz ona şeytanı musallat ederiz. Artık o onun ayrılmaz bir arkadaşıdır. Hiç şüphesiz şeytanlar o insanları yoldan çıkarırlar. Onlar da kendilerinin doğru yolda bulunduklarını, hidayete erdirilmiş olduklarını zannederler.” buyuruyor. (Zuhruf: 36-37)
Hadi bu Âyet-i kerime’lere Âyet-i kerime ile cevap ver, lâf kabul etmem, doğru sözlü isen!
•
Allah-u Teâlâ Hazretleri:
“Fırka fırka olup dinlerini parça parça edenlerle senin hiç bir ilgin yoktur. Onların işi Allah’a kalmıştır. Sonra O, yaptıklarını kendilerine haber verecektir.” (En’am: 159)
Âyet-i kerime’si ile kulluğuna, Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz ise:
“Ayrılık yapan bizden değildir.” (Münâvî)
Hadis-i şerif’i ile ümmetliğine kabul etmediğine dair açık ferman-ı ilâhî var. Siz ise gazetenize Ümmet-i Muhammed ismini nasıl koyabilirsiniz?
Bu Âyet-i kerime’ye Âyet-i kerime ile cevap ver, lâf kabul etmem, doğru sözlü isen!
•
Artık maskeni çıkarma zamanı gelmedi mi? Dininizi bildirmeyecek misiniz? Kitabınızı açıklamayacak mısınız?
Bir Âyet-i kerime’de de:
“İşte onlar Allah’ın hizbi (partisi)dir. İyi bil ki kurtuluşa ulaşacak olanlar Allah’ın hizbi (partisi)’dir.” buyuruluyor. (Mücâdele: 22)
Allah ve Resul’ünün -sallallahu aleyhi ve sellem- partisinden maada bizi hangi partide gördün?
•
Din adına yapılan her bölünme bir ihanettir, bir zulümdür. Bu bölücüler rücu etmedikleri takdirde çok şiddetli bir azapla kendilerine yazık etmiş olurlar.
“Aralarında çıkan gruplar, birbirleri ile ayrılığa düştüler. Acıklı bir günün azabı karşısında vay o zulmedenlerin hâline!” (Zuhruf: 65)
Bir sizin bölücülüğünüze bakın, bir bu Âyet-i kerime’ye bakın. Zâlim olduğunuz bu Âyet-i kerime’den de belli.
Buna cevap ver, lâf kabul etmem, yalancı değilsen!
Bölücülüğün fazileti hakkında tek bir Âyet-i kerime bana getir.
•
Bir diğer Âyet-i kerime’de şöyle buyuruluyor:
“Kendisine Rabbinin Âyetleri hatırlatılarak öğüt verildikten sonra onlardan yüz çevirenden daha zâlim kim olabilir?
Muhakkak ki biz suçlulardan öç alacağız.” (Secde: 22)
Biz bu Âyet-i kerime’leri süs için değil, seni sana bildirmek için arzediyoruz.
Müslüman olduğunu zannediyorsun. Halbuki bu Âyet-i kerime’ler sana senin kâfir olduğunu söylüyor. Sizin küfre kaydığınızı bu Âyet-i kerime’lerle ortaya koymuş oluyoruz. Hazret-i Allah hakkınızdaki hükmü çoktan vermiştir. Biz de bu Âyet-i kerime’lere bakarak hakkınızda rahat hüküm verebiliyoruz.
•
“Sizden hiç bir ücret istemeyenlere uyun. Onlar doğru yoldadırlar” (Yâsin: 21)
Âyet-i kerime’si de sizin doğru yolda olmadığınızı ispat eder.
Bütün bu Âyet-i kerime’lere yalnız Âyet-i kerime ile cevap ver, lâf kabul etmem!
Ben hiç kimseyi sözcü tayin etmiş değilim. Bizim önümüze geçenlerin de sözü bizce muteber değildir, hükmü de yoktur. Karşınızda muhatap biz varız. Ancak bize hitap edebilirsiniz. Amma yalnız Âyet-i kerime ve Hadis-i şerif’le, sizin lâf kitabınıza itibar etmiyoruz.
•
Diyorsun ki: “Oniki ilmi yalnız ben bilirim.” Bu sözünle en büyük âlim olduğunu belirtmiş oluyorsun. Fakat en büyük câhil olduğunu bilmiyorsun.
“Kim ki ben âlimim derse, bilin ki o câhildir.” (Münâvî)
Hadis-i şerif’ine cevap ver!
Hadi sana bu ilimden bir soralım.
Allah-u Teâlâ Kelâm-ı kadim’inde şöyle buyuruyor:
“Kur’an kendilerine ilim verilen insanların kalplerinde parıldayan apaşikâr âyetlerdir.” (Ankebut: 49)
“Allah bir kimsenin kalbini müslümanlık için açarsa, o Rabbinden verilen bir nûr üzerindedir.” (Zümer: 22)
Bu nûrdan haberin var mı? Bu Âyet-i kerime’lerden haberin var mı? Bunlar bâtınîdir. Allah-u Teâlâ’nın kulluğundan, Resulullah Aleyhisselâm’ın ümmetliğinden tart ettiği kimseler bu ilimden mahrumdur.
Diğer Âyet-i kerime’de ise şöyle buyuruluyor:
“Allah hikmeti kime dilerse ona verir. Kime de hikmet verilirse ona muhakkak ki çok hayır verilmiştir. Bunu ancak akl-ı selim sahipleri düşünüp anlar.” (Bakara: 269)
Hikmet ise Allah-u Teâlâ’nın kendisine çektiği kulda bulunur, reddettiği kulda bulunmaz.
“Takvâ üzere bulunursanız mualliminiz Allah olur.” (Bakara: 282)
Sizin mualliminiz ise şeytandır.
“Ey iman edenler! Eğer siz Allah’tan korkar, takvâ sahibi olursanız, O size iyi ile kötüyü ayırt edecek bir mârifet bir nûr verir.” (Enfâl: 29)
Siz ise işi cep cihadçılığına döktünüz, zulmette kaldınız.
“İnsana bilmediği şeyleri O tâlim eyledi.” (Alâk: 5)
Bizim eserlerimiz bu ilimlerden bahseder. Önünüze hep serilmiştir. Bu eserleri ve önünüze serdiğimiz Âyet-i kerime’leri görmemezlikten gelmekten daha büyük cehalet olur mu?
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’lerinde şöyle buyurur:
“Bu Allah’ın fazl-u ikramıdır, kime dilerse ona verir.” (Cumâ: 4)
“Nefsini tertemiz yapıp arındıran felâh bulmuş kurtulmuştur.” (Şems: 9)
“Bizim uğrumuzda bizim için mücâhede edenlere elbette yollarımızı gösteririz.” (Ankebut: 69)
“Allah dilediği kulunu zâtına seçer.” (Şûrâ: 13)
“Allah dilediği kimseyi nûruna kavuşturur.” (Nûr: 35)
“Onlar sıdk makamında, kudret ve kuvvet sahibi hükümdarın huzurundadırlar.” (Kamer: 55)
Siz ise küfrün kucağındasınız.
Bütün bu açık beyanlarımız “Kalblerin Anahtarı Sözler ve Notlar-2” kitabımızın 94-98 sayfalarında mevcuttur.
Cahil olduğunuzu bu eserleri okuduktan sonra anlayacaksınız. Âlim isen hani eserin? Varsa bunlarla karşılaştır! Ortaya koyalım, Ehlince kıyas edilsin. Bütün kâinat senin kara câhil olduğunu öğrensin. Artık maskenin çıkma zamanı gelmiştir.
Bu kitaplar hangi ilimle yazıldı? Ondaki ilimlere bir itirazın var mı? Siz bu ilimlerden habersizsiniz.
•
İlim; bir vehbîdir, bir kesbîdir. Zâhiri ilimler olduğu gibi; Tarikat ilmi var, hakikat ilmi var, mârifetullah ilmi var. Bizim kitaplarımız bu ilimlerin hepsini içine alır. Oku da cehâletini öğren!
Kitap satırları arasında bulunmayan, ancak Allah-u Teâlâ’ya yakın olanların sadırlarında, kâlplerinin derinliklerinde gizli bulunan ilim mârifet ilmidir.
Zâtî tecelli ile beşerî sıfatlar yok olduğu zaman, Cenâb-ı Hakk’ın Zât’ına karşı irfan husule gelir. Bu ise vahyin bir kolu olan “İlhâm-ı İlâhî” ile olur, “Kâlp gözünün açılması” ile veya “Rüyây-ı sâdıka” ile olur.
Bunlar hem sadır ilmine hem satır ilmine dayanır.
Bu ilimden haberin var mı? Eğer olsaydı, zaten bu cehâletini ortaya koymazdın. Çünkü, siz hakikat ilminin karşısında tam bir câhilsiniz!
•
Hazret-i Ali -radiyallahu anh- Efendimiz’den rivâyet edilen bir Hadis-i şerif’lerinde Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz buyururlar ki:
“İnsanlar üzerine öyle bir zaman gelecek ki; İslâm’ın yalnız ismi, Kur’an’ın ise resmi kalacak. Mescidler dış görünüşleri ile mâmur, fakat içleri hidayetten mahrum olacak.
Onların âlimleri gökkubbe altındakilerin en şerlileridir. Fitne onlardan çıktı ve yine onlara dönecektir.” (Beyhakî)
İşte siz bu âlimlerdensiniz. Bu Hadis-i şerif sizin gibiler için söylenmiş.
Âlimlerin en faziletlisi, bu âlemin en faziletlisi olduğu gibi; insanların en şerlisi de kötü âlimlerdir.
Onlar dini kendilerine uydurmaya çalışırlar. Madde ve menfaat, mevki ve şöhret uğruna dinden çıktıkları gibi, başkalarını da çıkarmaya çalışırlar.
“Onlar âhiret karşılığında dünya hayatını satın alan kimselerdir.” (Bakara: 86)
Âyet-i kerime’sinde beyan buyurulduğu üzere, siz dünyayı âhirete tercih eden din hırsızlarısınız. Bir de bu halinizle kendinizi halkın en faziletlisi gibi gösteriyorsunuz.
Allah-u Teâlâ şu Âyet-i kerime’de sizin gibilerin durumunu anlatır:
“Onlar hakikaten kendilerinin bir şey üzerinde bulunduklarını sanırlar. İyi bilin ki onlar yalancılardır. Şeytan onları istilâ etmiş, onlara Allah’ı anmayı bile unutturmuştur. Onlar şeytan fırkasıdır. İyi bilin ki, asıl kayba uğrayanlar şeytan taraftarı olanlardır.” (Mücâdele: 18-19)
•
Ey Müslümanlar!
Onlara sorun... Bunca Âyet-i kerime’ler ve Hadis-i şerif’ler, sizin iç yüzünüzü ortaya koyup açıkladığını gördük ve inandık. Siz ne dersiniz?
Bölücülükten vazgeçip müslüman mı olacaksınız, yoksa inkâr edip küfrünüzü ilân mı edeceksiniz?
•
Eski ismi Cemalettin Kaplan, yeni hüviyeti dinine ve vatanına ihanet eden nankör bölücü.
Allah-u Teâlâ’nın beyanlarını âyet âyet önüne serdiğimiz halde lâf süngeriyle silip bu ilâhî emirleri hiçe sayanın maskesini kaldırmak zamanı geldi.
Bir Âyet-i kerime bütün lâflardan üstündür.
Çünkü:
“Yaratmak da emretmek de O’na mahsustur.” (A’raf: 54)
Madem ki kendini saklamak için işi lâfla boğmaya çalışıyorsun, hem seni sana bildiriyorum, hem de küfrüne rıza gösterene hitabediyorum.
Sen dinini dünyaya satanlardan değil misin? Zira hicret edecektin de dünyada İslâm diyarı yok muydu, küffârın himayesine sığındın.
Bu suretle kâfirlerin küfrünü artırdın ve azdırmaya vesile oldun. İslâm’ın izzet ve şerefini alçaltmak için alçaldın da alçaldın. Bu ise en büyük alçaklık değil midir?
Dünyada esaret altında bulunan bilcümle müslümanların yegâne ümit kaynağı olan islâm diyârı olan Türkiye değil midir?
Eğer samimi bir müslüman olsaydın, kendi memleketinde ıslahat ile meşgul olurdun; küfrün himayesine girmez, küfre rıza göstermezdin.
Küffârın emrinde olduğun için, Türkiye’yi rezil ve zelil etmen gayesiyle seni televizyona dahi çıkardı. Bu nankörlüğü nasıl yaptın? Bir insan bu kadar nasıl alçalabilir? Alçaldıkça alçaldın.
Allah-u Teâlâ İslâm’a izzet, küffara zillet verdiği halde, televizyona çıkıp küffârın zilletini kaç kere yüzlerine vurdun? Satıldığın buradan da belli değil mi?
Hem dinine hem de vatanına hainlik etmiş oldun. Yalnız bölücülükle kalmadın, yağlı kemiği bulunca kâfirin her şeyi sana hoş geldi.
“Bir devlet reisi küfre saptığında alaşağı edilir.” diyorsun. Almanya’daki reisleri başaşağı mı ettin, yoksa himayesine mi girdin? Behey sahtekâr!
Oradaki içkileri suya mı çevirdin? Onların su yerine içtikleri içkileri sana hoş mu geldi? Kendine bir bak da aslını gör!
Ey nankör!
İslâm diyarında bunca sene maaş aldın, madem haramdı da niye yedin? O zaman hiç sesin çıkmıyordu.
Makam-mevki sahibi oldun iyiydi de, küfrün himayesine sığınınca mı küfür diyarı hoş İslâm diyarı nâhoş oldu? Gerçekten de ne kadar sahtekâr olduğun buradan belli.
Bunu size daha evvel de sormuştuk: Nefsine üç sual sor! “Niçin göçtün?”
“Allah için mi hicret ettin, yoksa yağlı kemik için mi?” Allah için derse; “Ashab gibi mi yaşıyorsun, arabalarda mı geziyorsun?” diye nefsine sor!
Hicret küfür diyârından İslâm diyârına geçmekle olur. Sen küfür diyârından İslâm diyârına mı geçtin, İslâm diyârından küfür diyârına mı sığındın? Nefsine bir sor.
Küfür vatanımıza göz dikmiş, içten dıştan parçalamaya yönelmiş, parçalayıp yutmak istiyor, sen de parçalayanlardan mısın, yoksa içten ıslahla uğraşıp küfrü kaldırmaya uğraşanlardan mısın? Nefsine bir sor!
Kâfirin küfrü zâhirde olduğu için tahribatı sizinkinden daha azdır. Sizinkisi ise maskenin altında olduğu için tahribatınız daha çoktur. Fakat unutma ki:
“Münâfıklar cehennemin en alt tabakasındadırlar.” (Nisâ: 145)
Âyet-i kerime’si mucibince münâfıkın azabı, kâfirin azabından daha büyük ve şiddetlidir.
Önüne sürülen Âyet-i kerime’lere dikkat et! Et de ona göre cevap ver! Bana lâf etme! Âyet-i kerime’lerin sana hitabettiği gibi cevap ver!
Eserlerimiz olan “ Kalblerin Anahtarı Sözler ve Notlar, 1-2-3-4-5-6-7-8-9”, “İslâm İlmihali”, “Duâlar”, “Kısas-ı Enbiyâ”, “Gerçek Mürşid Hazret-i Allah’tır”, “Hazret-i Muhammed Aleyhisselâm”, “İmanlı Gönüllere Hitap”, “İnsan Dünya ve Ahiret”, “Nûr-i Muhammedî”, “Allah-u Teâlâ’nın Hükmü İslâm’ın Hukuku” ve bunların bölümleri olan yirmisekiz risâle dünyanın her bir tarafına yayılıyor. Hepsi satılsa bir lirası dahi kabul edilmez. Ancak rızâ-i ilâhî için çalışılır.
Bunca zaman cep cihadcılığı yaptınız. Milyonlar milyarlar vurdunuz. Yazdığınız eserleri gönderin de tetkik edeyim. Behey kara câhil! Bunca eserlerimiz meydanda. Bunlara gözünü yummak ve ibret almamak büyük bir dalâlet ve cehâlet değil midir?
“Kişinin işi aynasıdır, lâfa bakılmaz.” sözünü duymadın mı? Hangi mevzuyu Âyet-i kerime ve Hadis-i şerif’le desteksiz buldun?
•
“Hakikat ile Dalâleti bilmemiz lâzım” adlı kitabımızı diline dolamışsın. Peki bu kitabın benzeri bir kitap çıkarabiliyor musun? Eğer böyle bir kitabın yoksa cehaletini satma!
Orada:
Hazret-i Allah’ın insanı nasıl yarattığı, hangi merhalelerden geçirdiği, insanın yaratılışındaki hikmetler bir bir izah edilmektedir.
Böyle bir eser yazıp müslümanların istifadesine sundun mu? Yoksa hep cep cihadcılığı ile mi meşgul oldun?
Yahudiler “İnsan maymundan oldu” dediler. Bunlara karşı ne gibi bir mukabeleniz oldu? Şimdiye kadar yahudilerin oyununa tutulup koca koca ciltler yazdırmaya fırsat veren siz değil misiniz? Sizler gibi âhir zaman âlimleri değil midir? İşte biz bu mevzuyu Âyet-i kerime ve Hadis-i şerif’lerle açıklamışızdır ve ciltler dolusu kitaplar çöp tenekesine attırılmıştır.
Yine bu kitapta:
Bâtıl itikatlı kişiler tarafından zihinleri bulandırmak için ortaya atılan ve ruh göçü dedikleri “Tenasüh” fikrini tamamen çürüterek hakikatı beyan etmişizdir. Buna dair ne gibi bir müdahalen oldu?
Cinlerle irtibatı olan süfllî kimselerin, insanları boş ve faydasız şeylerle oyalayıp aldatmak için ortaya attığı, “Ruh çağırma” fikrinin içyüzünü izah etmişizdir ve bu izale edilmiştir. Bu gibi ifsâda ne gibi bir mukabelen oldu?
Kendisini resul yerine koyarak peygamberlik iddiâsında bulunan Reşat Halife ile, yazdığı bir kitapta Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in şahsına ve mübarek zevcelerine seviyesiz ve çirkin iftiralar yapan Salman Rüşdi’nin telefonlarının paralel çalıştığını ve santral merkezinin Hıristiyan âlemi olduğunu, onların da sizin gibi Hıristiyanların âleti olduğunu ortaya koymadık mı? Ve bu bozuk fikirleri ortadan kaldırmadık mı?
Tesettür emr-i şerif’inin dinimizdeki yeri ve önemini; hafife alanların, hiçe sayanların durumunu ve onların küfürlerini ortaya sermedik mi?
Asırlar boyunca fitne ve fesadın bertaraf edilmesinde, birlik ve beraberliğin sağlanmasında, ahlâkın vücud bulmasında Tasavvuf’un en büyük bir âmil olduğu ve inkâr edilemeyeceği, inkâr edenlerin ağır mesuliyeti; Âyet-i kerime ve Hadis-i şerif’lerle bu münevver yola karşı olanların bozuk fikirlerini ortadan kaldırmadık mı?
Organ naklinin dinen câiz olmadığı, buna fetvâ verenlerin ağır bir mesuliyet altında olduklarını açık olarak beyan etmişizdir.
Bu beyanımız narcıya da nurcuya da süleymancıya da diyanete de herkese de olmuştur. Bu cinayeti destekleyenlere karşı ne gibi bir müdâhalen oldu ey cep cihadcısı?
Ve sizin gibi bütün bölücülerin içyüzleri hiç bir itiraza muhal bırakmaksızın Âyet-i kerime ve Hadis-i şerif’lerle bir bir açıklanmıştır. Bu hususlarda yazdığınız kitapları göster, ortaya koy, tetkik edeceğim. Âlim misin, câhil misin, yalancı mısın, doğruculardan mısın?
Böyle bir kitaba nasıl gözü yumuk bakarsın? Böyle bir nûra nasıl dil uzatırsın!
“Çek elini ey dil-i siyah,
Püf demekle hiç söner mi meşale-i nûr-i ilâh.”
Bu meşaleyi baban yakmadı, Hazret-i Allah ve Resul’ü yaktı. Bu eserleri sizin gibi âlimler; yazmak şöyle dursun, yazılanları okusanız dahi hepsini anlayamazsınız. Çünkü sizin ilminiz zandan öteye geçmez.
Biz yalnız seninle değil, din-i mübinimizi zayıf düşürmek isteyen, devletimizi bozmak, vatanımızı parçalamak isteyen her bölücüye harp ilân etmişizdir. Buna cihad-ı ekber denir, cep cihadcılığı denmez.
Ve bu cihadı da Cenâb-ı Hakk’a sığınarak O’nun izni ile ölünceye kadar tek başıma devam ettirmek azmindeyim. Kendinizi ona göre ayarlayın, elinizden ne geliyorsa yapın.
“O kolayını bulmuş, Âyet-i kerime’lere cevap istiyor.” diyorsun. Elhamdülillâhi Rabbil âlemin. Müslüman olduğum için beyanlarım hep Âyet-i kerime ve Hadis-i şerif’lerdir. Kendini müslüman zannettiğin için, sana Âyet-i kerime’leri beyan ediyoruz.
Eğer müslüman olduğunu iddiâ ediyorsan, Âyet-i kerime ve Hadis–i şerif’lere cevap ver. Onlara cevap veremeyeceğini çok iyi biliyorum.
Biz sizi Hazret-i Kur’an’a ve Hadis-i şerif’lere dâvet ederken, siz bunları bırakıp bizi lâfa dâvet ediyorsunuz. Sizin hangi beyanınız lâftan öteye geçti, bir hakikata dayandı?
Bize lâf atma, cehaletini de saçma! Gözünü aç, işin ciddiyetine bak. Âyet-i kerime ve Hadis-i şerif’ler sizin iç yüzünüzü açık olarak ortaya koyuyor. Karşında Âyet-i kerime ve Hadis-i şerif’lerle desteklenmiş 2400 sayfa (Bugünkü tarih itibariyle bu sayı 12500'e yükselmiştir.) kitaplar var.
Suallerinizi cep cihatçılarının fal oklarına benzettik. Çünkü saf müslümanlara bu oklarla vurup soyuyorsunuz. Onlar da sizi müslüman zannediyorlar ve soyuluyorlar.
Cep cihadcılığından maada hangi cihadda göründünüz? Hangi cepheye gidip savaştınız? Beşeriyetin istifadesi için hangi eserleri ortaya koydunuz? Fakat cep cihadcılığında ustasınız. Bu sayede lüks arabalarda gezmeyi gayet güzel öğrendiniz.
Olduğunuz gibi görünün ki, samimi müslümanlar sizin cep cihadcılığınıza aldanmasın. Bunun için maskeni kaldırmam zaruri oldu. Ümmet-i Muhammed’i şerrinizden kurtarmam için.
Sizin dininiz lâftan ibaret. Kelâmullah’a cevap veremeyeceğinizi zaten biliyorduk. Biz sizi biliyorduk, sizin de kendinizi öğrenmeniz için bu Âyet-i kerime’leri önünüze seriyoruz.
Âyet-i kerime’de:
“Kendisine Rabbinin âyetleri hatırlatılarak öğüt verildikten sonra, onlardan yüz çeviren kimseden daha zâlim kim olabilir?
Muhakkak biz suçlulardan öç alacağız.” buyuruluyor. (Secde: 22)
Biz yalnız Allah-u Teâlâ’nın kitabına itibar ederiz, bölücülerin kitabına değil.
Bana Âyet-i kerime’lerin numarasını verme, bana numara etme! Âyet-i kerime’ler önüne serildiği gibi cevap istiyorum.
•
Daha önce sana arzettiğimiz:
“Ben Allah’ım. Benden başka ilâh yoktur. Sizi idare edenlerin sahibi ve Meliklerin meliki’yim. Onların kalpleri benim kudret elimdedir.
Eğer kullar bana itaat ederlerse, ben onları onlara rahmet kılarım, merhamet ve şefkatle muamele ederler.
Yok eğer kullar bana isyan ederlerse; ben de onları onlara belâ ederim, kalplerini kin ve gazapla onlara çeviririm. En kötü azap ile azap ederler.
Binaenaleyh sizi idare edenlere karşı sövmekle bedduâ etmekle meşgul olmayınız, fakat nefislerinizi beni zikretmekle, bana duâ ve tazarru ile meşgul ediniz. Böylece ben de onların hakkından gelirim, sizi onların şerrinden korurum.” (Mişkât’ü-l mesâbih: 3721)
Bu Hadis-i Kudsî cep cihadcılığınıza mâni oluyor diye hiçe sayman apaçık küfür değil midir? Halbuki o Hazret-i Allah ve Resul’ünün kelâmıydı.
İşte gördünüz mü Hazret-i Allah’ın sizi neden kulluğundan, Resulullah Aleyhisselâm da neden ümmetliğinden tardetti?
Sen ki, kendi sözünü Hazret-i Allah ve Resulullah Aleyhisselâm’dan üstün çıkardın, bu yüzden maskeni çıkardın, içini dışına çıkardın!
Artık sen de seni gör, âlem de seni seyretsin.