Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif’lerinde buyururlar ki:
“Bir gün bir gecede oniki rekât sünnet-i müekkedeye devam eden kimse için Cenâb-ı Allah cennette bir köşk halk eder.” (Tirmizî)
Abdullah İbn-i Ömer -radiyallahu anhümâ- dan rivayete göre şöyle söylemiştir.
“Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- ile birlikte öğleden önce iki, öğleden sonra iki, akşamdan sonra iki, yatsıdan sonra iki rekât sünnet kıldık.” (Buharî-Müslim)
Abdullah İbn-i Ömer -radiyallahu anhümâ- dan rivayete göre Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuşlardır:
“İkindiden önce dört rekat sünnet kılan kimseye Allah rahmet eyler.” (Ebu Davud-Tirmizî)
“Dinde yalan yoktur” isimli kitabında teravih namazının uydurma olduğunu yazmıştır. (sh: 65)
Teravih Namazı ise; Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in sünnetidir.
Resulullah Aleyhisselâm Ramazan’ın birinci gecesinde teravihi mescidde kılmıştı. Cemaat de ona uydu. Bir daha kıldırmadı. Bunun sebebi sorulduğunda:
“Elbet ben gece namazının size farz olmasından korktum.” buyurdular. (Buharî, Tecrid-i sarih: 411)
Abdullah İbn-i Abbas -radiyallahu anhüma-dan rivayete göre şöyle buyurmuşlardır:
“Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Ramazan’da yirmi rekât teravih ve vitir namazı kılardı.” (Tecrid-i sarih, cild 4, sh: 75)
Hazret-i Âişe -radiyallahu anhâ- validemizden rivayet edildiğine göre, şöyle söylemiştir:
“Ya Resulallah siz vitir namazı kılmadan uyur musunuz? diye sormuştum.
‘Ya Âişe benim iki gözüm uyur kalbim uyumaz.’ buyurdu.” (Buharî, Tecrid-i sarih: 592)
Hazret-i Ömer -radiyallahu anh-ın hilâfeti zamanında Ashab-ı kiram’ın icmaı ile kalabalık cemaatla kılınmıştır.
Aynı kitabında:
“Kadın ve erkeğin tokalaşabileceği söylemekte” dir.
Mahremi olmayan kadın ve erkeğin şehvet arzusu ile olsun veya olmasın, birbirlerine dokunmaları, hususiyetle tokalaşmaları haramdır.
Cenâb-ı Fahr-i Kâinat -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif’lerinde şöyle buyuruyorlar:
“Yabancı bir kadının eline dokunan, tokalaşan kişinin eline kıyamet gününde ateşten bir kor parçası konur.” (Feth-ül Kadir)
“Herhangi birinizin başına demir iğne veya çuvaldız batırılması, kendisine helâl olmayan kadına dokunmasından daha hayırlıdır.”(Beyhâki)
Hazret-i Aişe -radıyallahu anha- Vâlidemiz ise buyuruyorlar ki:
“Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- kadınlardan sadece dil ile biat alırdı, ellerini tutmazdı. Nikâhları altında bulunmayan hiç bir kadına eliyle dokunmamıştır.” (Buhâri)
Buna mümasil birçok konuda yalnış fikir ve inanışlara sahip olan kişi şimdi de çıkıp Dabbet’ül-arz’lığa soyunuyor, İslâm’ım diyor, Ehl-i beyt müdafiliği yapıyor. Sen önce müslüman ol.
Ehl-i beyt risalesinde birçok Sahabe-i kiram Hazeratına dil uzatmakta; Hazret-i Ebu Bekir -radiyallahu anh-, Hazret-i Ömer -radiyallahu anh- Efendimize çirkin saldırı ve hakaretlerde bulunmaktadır.
Habib-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in şeref-i sohbetinde bulunan Ashab-ı kiram-radiyallahu anhüm- Efendilerimizin hepsine hürmet ve muhabbet de edeptendir.
Sebeb-i mevcudat -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz diğer Peygamberân-ı izam -aleyhimüsselâm- Efendilerimizden üstün olduğu gibi, onun Ashab-ı güzin’i de bütün insanlardan üstündür.
Onlar Resulullah Aleyhisselâm’ın ef’al ve ahvalini gördüler. Onların imanları şuhudidir, vahyin ve sohbetin bereketi ile hakikatları göre göre iman ettiler. Böyle bir devlet onlardan başkasına müyesser olmamıştır.Resulullah Aleyhisselam ile sohbet faziletine muâdil tutulacak hiç bir fazilet ve kemâlât tasavvur edilemez.
Hadis-i şerif’lerde şöyle buyurulmaktadır:
“Ne mutlu beni görüp iman edene! Ne mutlu beni göreni görene!” (Ahmet bin Hanbel)
“Ashabım yıldızlar gibidir.Hangisine uyarsanız hidayeti bulmuş olursunuz.” (Beyhaki)
“Ashabımın her biri kıyamet günü vefat ettiği belde halkı için önder ve nûr olarak diriltilecektir.” (Tirmizi)
Bu seçilmiş bahtiyar insanların birisinin bile aleyhinde söz söylemek asla caiz değildir. İstisnasız hepsini sevmek ve saymak Ehl-i sünnet vel- cemaat olmanın alâmetidir. Birini sevmemek, hiç birini sevmemek demektir. Onların birine dil uzatmak, Hazret-i Allah’ın biricik Habibi Ekrem’ine -sallallahu aleyhi ve sellem- dil uzatmak gibidir.
Kitabımızın kâtipliğini yapanlar, Hadis-i şerif’leri rivâyet edenler, daha doğrusu Cenab-ı Hakk’ın son dinini yayanlar ve bize ulaştıranlar onlardır. Bu ulvi hizmette hepsinin hissesi vardır. Hepsi mevsuk, hepsi âdil, hepsi de ehl-i cennettir.
Onlardan herhangi birine dil uzatınca, dolayısı ile Kuran-ı Kerim’e olan itimat sarsılır, İslamiyet hakkında gönüllerde şüphe uyanmış olur.Bir kısmını inkar etmek, Kuran-ı kerim’i tebliğ edenleri inkâr etmeye kadar gider.
Aralarındaki anlaşmazlıklar hiç bir zaman nefsani değildi. Sebeb-i mevcudat -sallallahu aleyhi ve sellem- efendimizin taht-ı terbiyesinde öyle bir hâle gelmişlerdi ki, Hakk’tan gayrı biç bir istekleri kalmamıştı.
Ayrılık gibi görünen hususlar, bir hikmete mebni ve içtihat ayrılığı idi. Gaye ve maksatları en doğruyu ortaya koymaktı. Doğruyu bulanlara en az iki derece olduğu gibi, Hazret-i Allah hata edenlere de bir derece vermektedir.
Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif’lerinde buyururlar ki:
“Sahabemi bana terkediniz. Nefsim kudret elinde olan Cenâb-ı Allah’a yemin ederim ki, fakir ve düşkünlere Uhud dağı ağırlığında altın infak etseniz, onların amelinin sevabı gibi sevaba nâil olamazsınız.” (Buhari)
“Ashabımdan birine dil uzatana Cenâb-ı Hakk lânet etsin.” (Buhari)
“Ümmetimin en edepsizi ashabımın aleyhinde söz söylemeye cüret edendir.” (Münavi)
“Şefaatım ümmetimden her birine şamildir. Yalnız ashabıma dil uzatanlar mahrumdur.” (Münavi)
“Ashabımdan birine sayıp sövenlere Cenab-ı Allah ile melâike-i kiram ve bütün insanların lâneti olsun.” (Câmiüssağir)