Dini İslâm’ı asliyetinden çıkarmaya çalışan, safiyetinden uzaklaştırmaya çalışan bu türemelere hayret etmeyin. Zira seyyiat zamanıdır.
“İnsanlar üzerine öyle bir zaman gelecektir ki İslâm’ın yalnız ismi, Kur’an’ın ise resmi kalacak. Mescidler dış görünüşleri ile mamur, fakat içleri hidayetten mahrum olacak.
Onların âlimleri gök kubbe altındakilerin en şerlileridir. Fitne onlardan çıktı ve yine onlara dönecektir.” (Beyhaki)
Yani bunlar kendilerini âlim sıfatına koyuyorlar. Gayeleri din-i İslâm’ı ifsad edip aslından çıkarmak, küfre meydan bırakmak.
Hakk Celle ve Alâ Hazretleri bunlar hakkında Âyet-i kerime’sinde buyurur ki:
“Sanki onlar direk olmuş keresteler gibidirler.” (Münâfikun: 4)
Hazret-i Allah’ın ve Resulullah Aleyhisselâm’ın hükmüne iman edip amel-i salih işleyen, Hakk’ı bilen ve Hakk’ta sabredenlere müjdeler olduğu gibi; Hazret-i Allah’a ve Resulullah Aleyhisselâm’a iman etmeyi kibirlerine yediremeyenlerin, iman ettiğini sanan, fakat amel-i salih işlemeyenlerin, nefsini ilâh edinenlerin, hükm-ü ilâhiye’den sapanların din-i İslâm’dan bahsetme salahiyetleri yoktur.
“Onlar kendilerine gelmiş hiç bir delil olmadığı halde, Allah’ın âyetleri hakkında tartışırlar. Gerek Allah katında gerek iman edenlerin yanında bu davranışa karşı kızgınlık ve öfke büyümüştür.
Allah, büyüklük taslayan her zorbanın kalbini işte böyle mühürler.” (Mümin: 35)
İslâm dini’nin mânevi yıldızları olan İslâm’a nûr saçan ve bilhassa ulul-elbâb’a varan din-i İslâm’ın hakiki âlimlerinden ve müctehidlerden bahsetmeye, onları diline dahi almaya sahib-i salahiyet değildir. Zira aklı meaş akıldır. Nefsi, nefs-i emmaredir. Hakikatten habersizdir.
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde:
“Allah inananları da ortaya çıkaracak, münafıkları da ortaya çıkaracaktır.” buyuruyor. (Ankebut: 11)
Zira Hazret-i Allah ve Resulullah Aleyhisselâm’ın emirlerini en iyi bilen zâhir ve bâtın ulemâsıdır. Her akla gelen sapığın hükmüne bakılmış olsa idi, İslâm’da hiç bir esas kalmazdı. Yaratanın hükmü esastır.
“Hüküm, yücelerin yücesi Allah’ındır.” (Mümin: 12)
Bunun tümüne ya iman edecek veyahut iman etmeyip küfre kaydığını bilecek. Ahkâm-ı ilâhî esastır. Mahlukun hiç bir hükmü yoktur. Taat ve takvâsız Hakk’tan ve hakikattan habersiz olan bu gibi kimseler suni çiçeğe benzer. Ruhu ölmüş canlı cenazedir. Nefsine tapar ve başkalarını taptırmak ister.
Bu adam namaz kılmıyor, abdest almıyor, İslâm’ı yaşamıyor, bir de İslâm’ı tanıtmaya kalkışıyor.
Namaz kılmayan, abdest almayan, İslâm’ı yaşamayan nasıl din ve imandan bahsedebilir? Nasıl İslâm hakkında konuşabilir? Neden ve niçin ortaya çıktığı belli olmayan, şeytanın askeri, nefsinin oyuncağı olan bu adam ifsad edicidir, yol kesicidir.
“Kendilerine ‘Yeryüzünde fesad çıkarmayın!’ denildiği zaman. ‘Biz ancak ıslah edicileriz.’ derler. İyi bilinki asıl ortalığı ifsad edenler kendileridirler. Lakin anlamazlar.” (Bakara: 11-12)
Allah-u Teâlâ bu ve bunun gibi kimseleri fesadçı diye nitelendiriyor. Fesadçının hükmünü ise yine Kelâm-ı kadim’inde beyan ediyor:
“Fitne çıkarmak adam öldürmekten daha kötüdür.” (Bakara: 191)
Arfece -radiyallahu anh-den rivayet edilen bir Hadis-i şerif’te ise Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyururlar:
“Şerler ve fesatlar olacak. Kim birlik içinde olan bu ümmetin içinde tefrika çıkarmak isterse, kim olursa olsun kılıçla boynunu vurun.” (Müslim: 1852)
Belki de bu adam cenabet geziyor.
Bunlar yoldan çıkmışlar, küfre kaymışlardır.
Yoldan çıkmak nasıl olur? Allah-u Teâlâ kalbini çevirdiği zaman o artık orada kalır. Bunun daha başka türlü dönmesi mümkün değildir. Meğer Cenâb-ı Hakk kalbinin üzerindeki mührünü söksün.
Enes -radiyallahu anh- buyurur ki:
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şu duâyı çok yapardı:
“Ey kalpleri çeviren Allah’ım! Kalbimi dinin üzerine sabit kıl!”
Ben bir gün kendisine:
“Yâ Resulellah! Biz sana ve senin getirdiklerine inandık. Sen bizim hakkımızda korkuyor musun?” dedim.
Bana şöyle cevap verdi:
“Evet! Kalpler, Rahman’ın iki parmağı arasındadır. Onları istediği tarafa çevirir.” (Tirmizî: 2141)
Allah-u Teâlâ bir anda parmağıyla çeviriverir. Müslüman iken münafık olur.
Hatta Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in:
“Ey kalpleri çeviren Allah’ım! Kalblerimizi senin taâtına çevir.” diye nizayı vardır. (Buhari)