Yaşar Nuri Öztürk “Kur’an’daki İslâm” kitabında; “İslâmiyette reenkarnasyon (tenasüh) ölen bir kimsenin ruhunun yeni dünyaya gelen birine geçebileceği,” inancının olduğunu söylemektedir.
Batıl itikatlı kişiler tarafından, zihinleri bulandırmak için ortaya atılan ve ruh göçü dedikleri bu tenasüh fikrini, dinimiz kesinlikle reddeder.
Bu gibi bozuk, fikirleri yayanlar, önderliğini yapanlar; insanları Allah’ından ayırmakta, dinininden uzaklaştırmakta, İslâm’ın hesap ve mesuliyet esasını kökünden yıkmaya çalışmaktadırlar.
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde:
“Ve her yolun başına oturup da tehdit ederek inananları yolundan alıkoymaya ve o Allah yolunu eğriltmeye çalışmayın.” buyuruyor. (A’raf: 86)
Bedenlerin yaratılmasından önce, dünyaya gelecek olan insan sayısı takdir edilmiş ve ona göre ruh yaratılmıştır. En son ruh gelinceye kadar da kıyamet kopmaz.
Vakti saati gelen ruh dünyaya gelir, kendisine âit bedene girer. Daha sonra insanın ölümüyle berzah âlemine döner. Dünyada yaptıkları iyilik ve kötülüklerine göre orada yeniden dirileceği güne kadar ya cennet bahçelerinden bir bahçede huzur içinde yaşar veya cehennem çukurlarından bir çukurda azap ve işkence görür. Böylece hesap gününü bekler. İddia edildiği gibi tekrar dünyaya dönerek bedenden bedene dolaşmaz.
Âyet-i kerime:
“Nihayet onlardan her birine ölüm geldiği vakit der ki: ‘Rabbim! Beni dünyaya geri döndür. Belki yapmadan bıraktığımı tamamlar ve yararlı iş işlerim.’
Hayır! Bu söylediği sadece kendi lâfıdır. Tekrar diriltilip kaldırılacakları güne kadar, önlerinde geriye dönmekten onları alıkoyan bir berzah bir perde vardır.” (Müminun: 99-100)
Allah-u Teâlâ günahkâr kişilerin âhirete intikal ettiklerinde:
“Keşke benim için (dünyaya) dönüş imkânı bulunsa da iyilerden olsam!” (Zümer: 58)
“Rabbimiz! Gördük, işittik. Artık bizi dünyaya geri döndür de salih bir âmel işleyelim.” diyeceklerini haber vermektedir. (Secde: 12)
Âyet-i kerime’lerde âhiretin inanma yeri olmadığı, çünkü her şeyin gözlerinin önünde olduğu, dünyanın artık gerilerde kaldığı, oraya uzanıp imanı almanın mümkün olmadığı beyan buyurulmaktadır:
“Onları can baş kaygısına düştükleri zaman bir görmelisin! Artık kaçacak yerleri de yoktur. Yakın bir yerden yakalanmışlardır.
Ona inandık demektedirler. Ama uzak yerden el sunmak (dünyaya yeniden döndürülmek) nasıl mümkün olsun?” (Sebe: 51-52)
Her insanın ruhu bedeniyle birlikte dünyada yaptığı iyilik ve kötülüğünün karşılığını görecektir.
Âyet-i kerime’de:
“Her insan ölümü tadacaktır. Kıyamet günü ecirleriniz (yaptıklarınızın karşılığı) size eksiksiz verilecektir.” buyuruluyor. (Âl-i imran: 185)
“İlk önce sizi yarattığı gibi, yine ona döneceksiniz.” (A’raf: 29)
Âyet-i kerime’si ile de, insanın ilk yaratılış biçimiyle ve kıyamet günü aynı ruhla dirileceği beyan buyurulmaktadır.
Binaenaleyh bir ruh birden fazla bedene girmiş olsa, ahirette hangi bedenle dirilecek ve sorumlu tutulacak?
Bu âciz kimseler neden yaratıldıklarını, nereden çıktıklarını bilmedikleri, âciz olduklarını görmedikleri için; Yaratıcı’ya âcizlik isnad ediyorlar.
Hazret-i Allah’ın yanında bir ruh ile bir tüyü, bir insan ile bir yaprağı, bir âlem ile bir çekirdeği yaratma arasında ne fark var?
Be hey gâfiller! Ağaçtaki yaprakları saydınız da, diğer ağaçtakileri noksan mı buldunuz? Ağaçtaki yaprağı, bedendeki tüyü, kavundaki çekirdeği, düşenle biteni saydınız da, aralarında fark mı gördünüz?
Eğer kudretiniz varsa hepiniz bir araya toplanın da bir tek yaprağı yapın!
Bir yaprağın karşısında âciz düşen, mahlûk aklı ile Hâlik’in işini nasıl bilebilir, nasıl karışabilir?
Sübhanellah! O her eksiklikten münezzehtir!..
Âyet-i kerime’lerde şöyle buyuruluyor:
“Yaşatan ve öldüren O’dur. Bir işin olmasını diledi mi, ona sadece ‘Ol!..’ der, o da oluverir.” (Mümin: 68)
“Önce yaratan, ölümünden sonra tekrar dirilten O’dur. Bu O’nun için pek kolaydır.” (Rûm: 27)
“Biz ilk yaratılışta güçsüz mü düştük? Hayır! Onlar yeni bir yaratılıştan şüphe içindedirler.” (Kaf: 15)
“De ki: Çocuk edinmeyen, mülkünde hiç bir ortağı bulunmayan, âcizlikten ötürü bir yardımcıya da ihtiyaç göstermeyen Allah’a hamdolsun.
O halde O’nu tekbir ile yücelt. (O’na yaraşır şekilde saygı göster.)” (İsrâ: 111)
Bu yaratma işidir, yapma işi değildir. Senin ki, bunlardan haberin yok, ruhtan nasıl haberin olur? Zira bu hususta hiç bir bilgiye sahip değilsin.
Âyet-i kerime’de:
“Resulüm! Sana ruhtan sorarlar. Onlara de ki, ruh Rabbimin emrindendir. Size ilimden pek az bir şey verilmiştir.” buyuruluyor. (İsrâ: 85)
İnsanı yaratana, nimetlerle donatana âcizlik isnad ediyorlar. İşte küfür bu kadar çirkindir. Bunun içindir ki, bunlar her türlü hakarete layık kimselerdir.
Bu gibi asılsız ve mesnedsiz fikirleri yayanları ve öncülüğünü yapanları Cenâb-ı Hakk Kur’an-ı kerim’inde nasıl cezalandıracağını Firavun’u misal göstererek haber veriyor:
“Firavun kıyamet günü milletine öncülük eder, onları cehenneme götürür. Ne kötü yerdir onların gittikleri yer!
Hem burada hem kıyamet gününde lânete uğratılırlar. Ne kötü yerdir onların götürüldükleri yer!” (Hud: 98-99)
“Bedbaht olanlar cehennemdedirler. Onların orada bir soluk alış verişleri vardır ki!” (Hud: 106)
“İşte onlar Rablerinin âyetlerini ve O’nun huzuruna çıkmayı inkâr edenlerdir. Bu yüzden bütün yaptıkları boşa gitmiştir.
Artık onlar için kıyamet günü hiç bir terazi tutmayız, onlara değer vermeyiz.” (Kehf: 105)