Yaşar Nuri Öztürk kitabının 108. sayfasında:
“Allah, zâtı itibariyle asla görülemez.” demiştir.
İslâm dinine göre ise esas şudur:
Müminler cennette bütün nimetlerin üstünde, mekandan münezzeh olarak Allah-u Teâlâ’yı zaman zaman görmek saadetine nail olacaklardır.
Abdullah bin Ömer -radiyallahu anh-den rivayet edildiğine göre Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif’lerinde şöyle buyurmuşlar:
“Cennetliklerin Allah katında en kıymetli olanları, Vech-i İlâhi’ye sabah ve akşam nazar ederler.” (Tirmizi: 2556)
Daha sonra şu Âyet-i kerime’leri okumuşlardır:
“Nice yüzler vardır ki o gün ışıl ışıl parlar, Rabblerine bakarlar.” (Kıyâme: 22-23)
Allah-u Teâlâ kendi cemalini görmekle müşerref kılmak istediği kullarında, görmeye liyakat halkeder. Cennet sakinleri için nimetlerin en büyüğü perdesiz olarak Allah-u Teâlâ’yı görmektir. Bu nimete kavuştukça, diğer bütün nimetleri ve zevkleri unuturlar. O’na bakmaya devam ettikleri sürece hiç bir şeye iltifat etmezler. Cennet bu nimetin yanında bütün şaşası ile sönük kalır.
Cerir bin Abdullah -radiyallahu anh-den rivayet edildiğine göre Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif’lerinde şöyle buyurmuşlardır:
“Siz şu ayı gördüğünüz gibi, Rabbinizi de böyle perdesiz göreceksiniz ve O’nu görme hususunda üstüste sıkışıp birbirinizin üzerine yığılmayacaksınız.” (Müslim: 633)
Süheyb -radiyallahu anh-den rivayet edilen bir Hadis-i şerif’lerinde ise şöyle buyururlar:
“Cennetlikler cennete girdiği zaman Allah Tebâreke ve Teâlâ ‘Bir şey istiyorsanız söyleyin, onu da vereyim!’ buyurur. Onlar da ‘Sen bizim yüzlerimizi ak etmedin mi? Sen bizi cennete koymadın mı? Sen bizi cehennemden kurtarmadın mı?’ derler.
Bunun üzerine Allah hicabı kaldırır, artık onlara Rablerine -azze ve celle- bakmaktan daha sevimli bir şey verilmiş olmayacaktır.” (Müslim: 181)
Süheyb -radiyallahu anh- der ki:
Resulullah Aleyhisselâm bu sözlerinden sonra şu Âyet-i kerime’yi okumuştur:
“Güzel amelde bulunanlara daha güzel mükafat, bir de ziyade vardır.” (Yunus: 26)
Kadın erkek herkes her cuma Allah-u Teâlâ’nın daveti üzerine O’nun yüce ziyaretine giderler. Nurdan perde kalkar ve Cenâb-ı Hakk’ı dolunay gibi net olarak görürler. Yüzleri daha da güzelleşmiş olarak köşklerine dönerler. Eşleri onları neşe ile sevinçle karşılar.
Said bin Müseyyeb -radiyallahu anh-den rivayet edilmiştir:
Said -radiyallahu anh-, Ebu Hüreyre -radiyallahu anh- ile karşılaştıklarında “Allah’tan, cennet çarşısında bizi bir araya getirmesini dilerim.” dedi. Bunun üzerine Said -radiyallahu anh- “Cennette çarşı var mıdır?” diye sordu. Ebu Hüreyre -radiyallahu anh- “Evet vardır.” dedi ve sözlerine devam etti:
“Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- bana bildirdi ki, cennetlikler cennete girdikleri vakit orada amellerin çokluğu nisbetinde yerleşeceklerdir. Sonra dünya günlerinden bir Cuma günü kadar bir müsaade verilecek, onlar da Rablerini ziyaret edeceklerdir.
Rabbin arşı onlara görünecek ve Rab kendilerine cennet bahçelerinden bir bahçede tecelli edecektir.
Onlar için nurdan minberler, inciden minberler, yakuttan minberler, zebercetten minberler, altından minberler ve gümüşten minberler kurulacaktır.
Onların en aşağı mertebede olanları -ki içlerinde hiç bir aşağılık kişi yoktur- misk ve kafur tepesinin üzerinde oturacaklar ve minber sahiplerini, kendilerinden daha üstün oturma yerlerinde olduklarını sanmayacaklardır.”
Ebu Hüreyre -radiyallahu anh- der ki:
“Yâ Resulellah! Rabbimizi görecek miyiz?” dedim.
Şöyle buyurdu:
“Evet göreceksiniz. Siz güneşin ve dolunay gecesi ayın görünmesinden şüphe eder misiniz?”
Biz de “Hayır!” diye cevap verdik.
Buyurdu ki:
“Böylece Rabbinizin görünmesinde de şüphe etmeyeceksiniz.
Allah’ın o mecliste kendisiyle karşılıklı konuşmadığı hiç bir kişi kalmayacaktır. Hatta onlardan birine “Ey filan oğlu filan! Şöyle ve şöyle dediğin günü hatırlıyor musun?” buyuracak. Ve ona dünyadaki vefasızlıklarından bir kısmını hatırlatacaktır.
O da “Ey Rabbim! Beni bağışlamadın mı?” diyecek. Allah “Evet bağışladım. İşte sen benim bağışlamamın genişliği sayesinde şu makama ermiş bulunuyorsun.”
Onlar bu durum üzere iken üstlerinden bir bulut kendilerini kaplayacak ve üzerlerine bir güzel koku yağdıracaktır. Ki onlar o zamana kadar onun kokusuna benzer hiç bir koku almamışlardı.
Sonra Rabbimiz “Sizin için hazırladığım büyük bağışa kalkın ve canınızın çektiğini alın!” buyuracak. Bunun üzerine meleklerle çevrili ve içinde gözlerin bir benzerini görmediği, kulakların işitmediği ve gönüllerden geçmeyen şeyler bulunan bir çarşıya geleceğiz. Canımızın istediği şey bize taşınacaktır.
Orada satmak ve satın almak yoktur. İşte o çarşıda cennetlikler birbirleriyle karşılaşacaklardır.
Resulullah Aleyhisselâm şöyle devam etti:
“Yüksek mevki sahibi olan kişi gelip kendisinden aşağı olan kişiyle buluşacak -esasen içlerinde aşağılık kişi yoktur- ve onun üzerinde gördüğü elbise, bunun gözünü kamaştıracaktır. Ancak son cümlesi bitmeden, kendi üzerindeki elbisenin, onun sırtında bulunandan daha iyi olduğunu hayal edecektir. Çünkü cennette hiç kimsenin üzülmesi diye bir şey yoktur.
Sonra köşklerimize meskenlerimize dağılacağız. Eşlerimiz bizleri “Merhaba, hoş geldin! Bizden ayrıldığın zamanki güzelliğinden daha üstün bir güzelliğe sahip olarak geldin!” diyerek karşılayacaklar.
O da şöyle mukabelede bulunacak:
“Biz bugün Cebbar olan Rabbimizin meclisinde bulunduk. Elbette bu döndüğümüz şekilde dönecektik.” (Tirmizi: 2673)